Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MAVİ Marmara olayı gündemdeki yerini ve etkisini kaybetmiyor.

        E, kolay değil tabii.

        9 yurttaşımızı kaybettik.

        “Orantısız güç kullanımı” sonucu. Orantısız güç her zaman “haksızlıktır”.

        İster Akdeniz’de Mavi Marmara’nın güvertesinde olsun, ister İstanbul’da öğrencilerin gösterisinde olsun.Tabii orantısız gücü kullananın da her zaman bir bahanesi vardır.

        “Ama” ile başlayan tüm bahaneler gibi.

        Herkesin kendi haksız kullandığı gücü “meşrulaştıracak” bir nedeni bulunur.

        Tabii Mavi Marmara’da olan biteni meşrulaştırmak iyiden iyiye zor. O ayrı.

        Uluslararası sularda bir gemiye saldırmak, 9 kişiyi öldürmek hiçbir yerde kabul görmez.

        Görmüyor da.

        Türkiye bu konuyla ilgili uzun süredir özür bekliyor, İsrail de özür dilemeden ilişkileri düzeltmenin yolunu arıyor.

        “Zaman ilaçtır” diye düşünüyorlar herhalde. Belki de haklı çıkarlar bilmiyorum.

        Diyeceğim başka.

        “Sıfır sorun” diye bir şey olmayacağını sonunda anlayan Dışişleri Bakanımız Davutoğlu’nun bir demecini okudum dün.

        Davutoğlu, “Mavi Marmara, Türkiye’nin 11 Eylül’üdür” buyurmuş.

        Şaşırdım.

        Arada ne gibi bir benzerlik var çözemedim.

        Türkiye’nin 11 Eylül’ü olsa olsa iki sinagoga, HSBC Bank’ın genel müdürlüğüne ve İngiliz Konsolosluğu’na art arda yapılan saldırıların olduğu gündür.

        11 Eylül’le bir bağlantı kurulacaksa böyle kurulur.

        O sırada orada bulunmaktan, yoldan geçmekten veya ibadet etmekten başka hiçbir günahı olmayan 61 kişi bu saldırılarda hayatını kaybetti, en az 647 kişi de yaralandı.

        İçlerinde sanatçılar, çoluk çocuk, kadın herkes olan 61 ölü, 647 yaralı.

        Bunlar ne bir protesto eylemi yapıyordu, ne bir yere gazaya gidiyordu, ne de risklerini bile bile bir yolculuğa çıkmışlardı.

        Ama öldüler, öldürüldüler.

        Türkiye’nin 11 Eylül’ü o gündür, eğer ille bir 11 Eylül’ümüz olacaksa.

        Başka gün değil.

        Dışişleri Bakanımız beni pek kaale almaz, bana bir açıklama yapmaz biliyorum.

        Yazdıklarımdan dolayı bana kızgın olduğunu biliyor, kendi bakış açısıyla da hak veriyorum.

        Ama bu saldırıların değil de, neden Mavi Marmara saldırısının 11 Eylül olduğunu anlatırsa sevinirim.

        Öğrenmek için yeni kitabını bekleyecek kadar vaktim yok.

        Özür dilerim

        BUGÜN şahane bir fotoğraf var gazetemizde.

        Özürlüler Günü dolayısıyla Yozgat Valisi, özürlü vatandaşları kabul edecek.

        Şirinlik yapılacak, poz verilecek.

        Ama vilayet binasında ya da eski adıyla hükümet konağında özürlüler için bir kolaylık yok.

        Bir özürlü kapısı var ama o da kapalı, zaten açık olsa da değişen bir şey yok, kapıdan sonrası yine yok. Neyse özürlüler daha fazla özürlenme pahasına merdivenlerden tekerlekli sandalyeleriyle itile kakıla çıkarılıyor, makama kabul ediliyorlar.

        Neden vali bey aşağı inmemiş diye düşünüyor insan ama "devlet" hiç aşağı iner mi?

        İleri demokrasi var ama o kadar da ileri değil. Devlet hâlâ devlet.

        Ama sakın yanlış anlamayın, ne valiye kızıyorum, ne de özürlüleri düşünmeden yapılmış binaya.

        Bizim memleket böyle.

        Özürlüsünü düşünmez.

        Yıllar önce çalıştığım yayın kuruluşu, kirada oturduğu binadan kendi binasına geçmeye karar verdi.

        Türkiye'nin en anlı şanlı, en popüler, en uluslararası mimarlarından birine bir proje hazırlatıldı.

        Bina yapıldı, tamamlandı, sıra taşınmaya geldi.

        O işi organize etme görevi de bana verildi.

        Binaya gittim. Şahane.

        Kapıda otomobilden indik, binaya bakıp yanımdaki mimara döndüm.

        "Bu binaya tekerlekli sandalyeyle gelenler nasıl girecek?" diye sordum.

        "Ik" dedi kaldı.

        Düşünmemişler. Projeyi yapan da, onaylayan da, beğenen de düşünmemiş.

        Şaka değil, "Türkiye'de mimar say" desen ilk beş, belki ilk üçe girecek mimarın aklında "özürlüler" ne yapacak diye bir düşünce yok.

        Neyse uzatmayayım, sonradan oraya çelikten bir rampa yaptık da vaziyeti kurtardık.

        Estetik bozuldu ama insanlık kurtuldu.

        Diyeceğim budur yani.

        Biz özürlümüzü senede bir gün, günlerinde hatırlarız.

        Devleti de, yazanı da, çizeni de.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ ?

        "İyiliğe kötülükle karşılık verenler, en büyük kötülüğü kendilerine yaptıklarını bildikleri zaman."

        Diğer Yazılar