Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BAŞBAKAN Erdoğan, Davos’ta “One minute” çıkışını yaparken ekrandaydım.

        Konuğum ise Türkiye Yahudi Cemaati’nin başkanıydı.

        “En AK Partili” yorumcular bile “Başbakan hata yaptı” der, kıvırmaya çalışırken, papyonlu monşerler ekranlara hücum edip “İsrail bunun bedelini ödetir” diye bağırırken, ben ekrandan, “Başbakan Erdoğan’ın yaptığını sonuna kadar destekliyorum. Ağzına sağlık. İsrail’den korkanlara da şunu söylemek istiyorum. Ortadoğu’da bizim İsrail’e ihtiyacımız var diyorsunuz ama İsrail’in bize, bizim ona olduğumuzdan on kat daha fazla ihtiyacı var. Düşman bir ortamın göbeğinde, tek güvenebileceği ülkeyi kaybediyor” demiştim.

        O saatten sonra ilişkiler giderek gerildi. Aslında ilişkilerin gerilmesindeki temel neden “İsrail’in küstah” tavrıydı. Zannedildiğinin aksine, AK Parti iktidarının ilk yıllarında Türkiye ile İsrail son derece samimi ve iyi ilişkiler içindeydi.

        Çok eleştirilen Halid Meşal’in Türkiye ziyareti bile İsrail’in bilgi ve hatta isteği doğrultusunda gerçekleşmiş, “İsrail ile Hamas bir şekilde uzlaştırılabilir mi?” arayışı dahilinde, İsrail’in de arzusuyla Türkiye’ye davet edilmişti.

        Dönemin İsrail Büyükelçisi’nin bu ziyareti eleştirmesi üzerine, Türkiye İsrail’i en üst düzeyde arayarak “Bu şapşal ne diyor?” bozuğu atılmıştı.

        Türkiye’nin amacı İsrail’le iyi ilişkiler kurarak Ortadoğu’da barışı sağlamaya yönelik liderlik üstlenmekti.

        Ancak İsrail, Türkiye’nin bu beklentisini boşa çıkarmaya başladığı andan ve Türkiye’nin “İsrail samimi değil” algısına kapıldığı noktadan itibaren ilişkiler bozulmaya başladı.

        Mavi Marmara ile tam bir kâbusa dönüştü.

        İsrail’deki aklıselim siyasetçiler, “Bir özür dileyelim” derken buna karşı çıkanlar “aşırı milliyetçiler” oldu. Ve sonunda BM’nin beklenen Mavi Marmara raporu da ortaya çıktı. Aslında rapor İsrail’i haklı göstermese de, Türkiye’nin beklentilerini tam olarak karşılamadı. Ben kendi adıma raporu beklediğimden daha pozitif buldum. Ama benim nasıl bulduğum değil, hükümetin nasıl bulduğu önemli. Ve hükümet raporu beğenmemiş. Bu İsrail açısından kötü haber. T

        ürkiye, Habertürk’ün daha önce duyurduğu “B Planı”nı uygulamaya koyuyor. Hem de oldukça sert bir şekilde. Eğer gerçekten Davutoğlu tarafından yapılan açıklamalar ciddi biçimde uygulanmaya başlarsa, İsrail tarihinin en ciddi yarasını alır. Şimdilik “Batı kontrolünde” görünen Arap Baharı şirazesinden çıkar ve gerçekten Arap halklarının beklentileri ve talepleri yönünde değişimler başlarsa, İsrail’in bölgedeki yalnızlığı bir kâbusa dönüşür. Uyandıklarında ise çok geç olabilir. Bir özür tüm bunların önüne geçebilirdi. Ama şımarıklık buna izin vermedi. Çünkü dünyadaki soğuk savaş sonrası değişimi göremeyenler sadece baskıcı Arap rejimleri değil. İsrail de olan biteni değerlendirmekten aciz.

        Katar

        GÖRDÜĞÜM kadarıyla İsrail hatalarıyla bölgede gözden düşer ve etkinliğini giderek yitirirken, minicik bir ülkenin “yıldızı parlıyor”. Bu ülke Katar. Sizlerden ricam, Katar denilen ülkeye dikkat etmeniz. Ülke dışına büyük sermaye ihraç eden, Batı dünyasıyla çok yakın hatta girift ilişkiler kuran Katar, son dönemde dış politikada “kapalı bir aktivite” içerisinde. El Cezire’yle başta Ortadoğu olmak üzere dünyada etkin bir medya gücüne sahip oldu. Sonra yine bölge ülkelerinde medya yatırımları yaptı. Fransa’da bir tatil beldesinde şans eseri karşılaşıp sohbet ettiğim önemli bir Katarlının ülkenin gücü ve yatırımları hakkında verdiği somut bilgiler oldukça etkileyiciydi. Medya, kültür ve sanat alanlarında çok ciddi işler yapan Katar giderek etkin bir güç haline geldi. Arap Baharı denilen ayaklanmaların arkasında da hep Katar yer aldı. Son olarak Fransa, Libya petrolleri için, Katar aracılığıyla dev bir anlaşma imzaladı. Katar’a dikkat edin. Ortadoğu’da ne oluyorsa, Katar mutlaka bir ucundan tutuyor. Türkiye ile de oldukça iyi ilişkiler içinde oldukları bir sır değil. Katar’ı izlemeye devam edin. Yakın gelecekte çok ilginç şeyler görebilirsiniz.

        Acun’la sohbet

        ACUN Ilıcalı sevdiğim, beğendiğim bir kardeşimdir. Sadece aklını ve yeteneğini kullanarak sıfırdan geldiği nokta her Türk genci için bir umuttur. Zaman zaman uğrar sohbet ederiz. Birkaç gün önce uğradı Habertürk’e. Yeni sezon projelerini, yapmak istediklerini anlattı. Biraz da dertleştik tabii. Öncelikle “Panpiş” mi, “Pampiş” mi bilemediğim Hilal Cebeci’nin yaptıklarına bozulmuştu. “Bir tek kez konuşmuşluğum yok. Kendi kendine gelin güvey oldu. Yok benim programda jüri üyesi olacakmış, yok katılacakmış. Ağzımı açıp tek kelime etmedim. Sonra iş çığırından çıkınca ‘Böyle bir şey yok’ açıklaması yaptım. Ağzına geleni söylüyor. Millet de ona dayanarak bunu yazıyor. Yok öyle bir şey. Aklımdan bile geçmedi onunla çalışmak” dedi. Bir diğer derdi, ayrılmak üzere olduğu eşiyle birlikte olduğu zamanların haber yapılması. “Abi boşanıyoruz. Eşim dava açtı. Tamam boşanıyoruz ama düşman da olmuyoruz ya. Sonuçta boşansak bile benim eski eşim, çocuklarımın annesi. Elbette görüşeceğiz. Bir araya geleceğiz. Boşandık diye düşman mı olmamız gerekiyor. Ölünceye kadar hiçbir şey için değilse, çocuklar için birlikte olmamız lazım. Bunu görüntülüyorlar ve ‘Acun’un kafası karışık’ diye yazıyorlar. Ayıp. Üzülüyorum” diyor. Haklı. Ali Taran’ı yeni dönemde jüri üyesi yapmamasının da nedenini sordum. “Evlendiği için mi?” dedim. “Olur mu abi. İster evlenir, ister boşanır. Bana ne. Onunla alakası yok” dedi. “Peki ne?” dedim. “Evlenmesi değil ama evlenmesini halkın gözünün içine sokması. Daha doğrusu kanserli eski eşini üzecek bir biçimde bunu yapması beni rahatsız etti. Tabii ki buna karışacak halim yok ama yaptığım programda yer vermeme hakkım var” dedi. Bu yanıtı üzerine Acun’u daha da çok sevdim. Bu yıl da keyifle izleyeceğim onu ve yaptığı işleri.

        Ne zaman adam oluruz?

        Hedefe ulaştıranın hız değil kararlılık olduğunu anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar