Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BEŞAR Esad, halkını katletmeye devam ediyor.

        Diktatör mantığını anlamak zor.

        Hele bu devirde.

        Dünya artık eski dünya değil ama diktatörler, diktatör eğilimler bunu anlamıyor.

        Zannediyor ki, kendi sınırları içinde rahat. İstediğini yapar.

        Halkının fikrini beğenmediğini, halkının kendisine karşı çıkanını, halkının gözünün üstünde kaşı olanını hapse tıkabilir.

        O da yetmiyorsa halkının kendisine muhalif olanının üzerine silah doğrultabilir. O silahı ateşletebilir. Topunu doğrultabilir, ateşlettirebilir. Uçağını gönderebilir. Bomba yağdırtabilir.

        Ve bunu kendi hâkimiyet sınırları içinde yaptığı müddetçe kimse karışmaz. Karışamaz zannediyor diktatör.

        Hatta karışana meydan okuyor, karışanı suçluyor.

        Önündeki onca örneğe rağmen. Aklı başına gelmiyor.

        Kendi halkına zulmedene artık dünya göz yummuyor. Geliyor üzerine. Alaşağı ediyor.

        Kendisini asıyor, çoluk çocuğunu zulmedilen halkı öldürüyor. Ailesi perişan oluyor.

        Ülke zaten bitiyor.

        Ama diktatör bunu görmüyor.

        Güç körlüğü içinde "İstediğimi yaparım" zannediyor.

        Çünkü hegemonyasını kalıcı gücünün kaynağı ve yeter şartı zannediyor.

        Esad yine halkına bomba yağdırıyor.

        Ölüm yağdırıyor.

        Ama dünya eski dünya değil.

        Bilmiyor.

        Üstelik artık tepki uzaklardan, Avrupa'dan, Amerika'dan gelmiyor.

        Kendi yakın çevresinden geliyor.

        Hatta yakın diktatörlüklerden, yakın krallıklardan.

        Mesela Suudi Arabistan'dan.

        Mekke'de cuma hutbeleri çok önemlidir.

        Hutbenin ilk bölümünde harem imamı, vaaz ve irşat maksatlı ayet ve hadisler okur.

        İkinci bölümde ise daha çok İslam âlemiyle ilgili konulara girer.

        Müslümanların iyiliği ve esenliği için dua edilir.

        Nadiren de bir İslam ülkesinin uğradığı felaketle ilgili özel dua eder harem imamı. Böylelikle o konunun İslam dünyasının gündemine en önemli konu olarak girmesi sağlanır. Dikkatler oraya çekilir.

        Geçmişte Hama olaylarında, Filistin'e İsrail saldırdığında ya da Pakistan'daki sel felaketinde, Türkiye'deki deprem felaketinde bu olaylar Harem-i Şerif imamının gündemine girmiştir.

        Bu cuma hutbesinde Kâbe imamı Suriye'yi gündeme taşıdı.

        "Suriye'deki kardeşlerimizin kısa zamanda kurtulmalarını nasip eyle" diyerek Suriye direnişi için dua etti.

        Suudi Arabistan gibi bir ülkede bu duanın devletin, yani kralın müsaadesi olmadan edilmesi mümkün değil.

        Kralın onayı olmadan bu yönde tek kelime edilmesi dahi mümkün değil.

        Bu vaazın anlamı ve önemi şu:

        Suud, Esad'ı ve rejimini kafasında bitirmiş.

        Bitirmekle kalmamış.

        Bunu Mekke'de okunan hutbenin konusu haline getirerek İslam âlemine de mesaj veriliyor. Direnişe destek çağrısı yapılıyor.

        Esad bunun farkında mı bilmiyorum.

        Ama şurası çok açık ki, artık diktatörlere diktatörler bile destek vermiyor.

        Halkına zulmeden yerinde kalamıyor.

        Yuh ki ne yuh!

        WIKILEAKS yine ortalığı karıştırdı.

        Ortaya dökülenlere bakılırsa, Emniyet'ten birileri ABD Büyükelçiliği'ne gidip Ergenekon davasıyla ilgili bilgi vermiş.

        Başlı başına bir ayıp olmakla beraber sonrası daha da ayıp.

        ABD Büyükelçiliği'ne bilgi veren "Emniyetçiler", her kimlerse, sadece Ergenekon bilgisi vermekle kalmamışlar.

        Dedikodu, gıybet yapmışlar.

        Yaşar Büyükanıt'ın kızının "gayri ahlaki" görüntülerinin ellerinde olduğunu söylemişler.

        Neresinden tutsan rezalet.

        Ulan gayri ahlaki dediğiniz ne?

        Böyle rezalet olur mu?

        Gayri ahlaki kriteriniz ne?

        Dahası, ulan bunun Amerikan Büyükelçiliği'ne anlatılması neyin nesi?

        Olsa olsa utanmazlık. Başka bir şey değil.

        Kime ne adamın kızından.

        Size ne, Amerikalıya ne?

        Bir yalanlama da yok bu olaya.

        Sadece, "Bu görüntüler Büyükanıt'a şantaj yapmak için kullanılmamıştır" deniyor.

        O da yersen.

        Bunu yapan, şantaj niye yapmasın!

        Bu yetmiyor.

        Bir başka rezalet de Deniz Baykal'la ilgili.

        Sömürge valisine tekmil vermeye giden Emniyetçiler, her kimlerse, bir de Baykal dedikodusu yapıyorlar.

        "Rüşvet almış. Belgesi elimizde" diyerek.

        Ulan Baykal rüşvet aldıysa belgesi de varsa bunun dedikodusu yapılmaz, gereği yapılır.

        O da Amerikan Büyükelçiliği'nde yapılmaz, yargıda yapılır, mahkemede yapılır. TBMM'de yapılır.

        Neresine baksan pislik.

        Ama kimsenin umurunda değil.

        Ne sorumlusu aranıyor, ne de tek bir yetkili ses çıkarıp "Bu ayıbı temizleyelim" diyor.

        Sonra muhafazakâr toplummuşuz.

        Hadi be gidin işinize.

        Amerikan Büyükelçiliği'ne onun bunun belaltı muhabbetini yapacaksın, rüşveti yargıdan saklayıp büyükelçiye anlatacaksın.

        Sonra da "ahlaktan, muhafazakârlıktan" dem vuracaksın.

        Hadi be!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Geçmişin acılarını, geçmişin hatalarını tekrarlayarak azaltamayacağımızı anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar