Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        NASIL olduysa bu defa başardık: Özgecan’ın hunharca katli, başka konularda birbirine fersah fersah uzak duran toplumsal katmanları, değişik eğilimlerdeki insanları, kadınları ve erkekleri birleştirdi. Eylemi tek yürek, tek yumruk olarak lanetledik.

        Hem cinayet, hem de caninin tecavüze yeltenme eylemini...

        Bir-iki farklı ses çıkmadı değil, çıktı; onların varlığı da büyük Türkiye korosunun yanında yok hükmündedir...

        Yine de o soruyu sormamız gerekiyor: Sahi nasıl oldu da, bu defa bir konuda birleşmeyi başardık?

        Geriye bakıp düşündüğümüzde, başka bir toplumda yaşansa aykırı tek bir sesin bile çıkmayacağı, sevinmemiz veya üzülmemiz gereken nice ortak konumuz oldu; ancak hepsinde bir vesile bulup kendimizi farklı köşelerde konuşlandırabildik...

        Uludere’de öyle olmadı mı?

        Son birkaç yıl içerisinde çeşitli eylemlerde hayatlarını kaybeden civanlar konusunda öyle olmadı mı? Berkin Elvan’a ağlayanların yüreği Yasin Börü’ye bir türlü üzülemedi. Oysa her ikisi de henüz çocuk yaştaydılar; biri ekmek almaya, diğeri kurban eti dağıtmaya giderken çıkan eylemlerde hayatlarını kaybetmişti.

        “Kürt sorunu” gibi on binlerce canı alan bir konuda bile, çözüm yoluna girildiği için üzülenler var bu ülkede...

        Ancak ne olduysa oldu, Özgecan için zaman durdu; yüreği olan herkes yüreği yaralı annenin acısını paylaşmak için sıraya girdi.

        Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın iki kızının, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun eşinin derhal devreye girmeleri, iktidar partisine yakın bilinenlerin olayı kınamada gecikmemesi herhalde bu buluşmada rol oynamıştır; iktidara iyi hisler beslemeyen çeşitli kuruluşların olaya en sert tepkileri vermelerinden etkilenmeden...

        “Onlar sahipleniyorsa biz bu olaydan uzak durmalıyız” kuralı Özgecan olayında rağbet görmedi... Kimse Özgecan’ın ailesinin siyasi eğilimini merak da etmedi.

        Beğenmediği siyasi tarafı faka bastırmak için olayı kullanmaya kalkışan olmuş mudur? Olmuşsa bile, fark edenimiz çıkmadı.

        İlk tepkilere baktım, kendi elleriyle yazdıkları pankartlarla olayı kınayan başörtülü genç kızlar da vardı... Kadın haklarına duyarlı bilinen çevrelerin daha tertipli temsilcileri de... Giyim kuşamlarından “Kürt” olduklarını belli eden kadınlar da, etnik kimlik derdi olmayan kadınlar da... Birbirleriyle yan yana... Özgecan’a sahip çıktılar.

        Kızın kimliğini sorgulamadan; sorgulamışlarsa bile umursamadan...

        Türkiye için, ülkemiz için bu ne kadar önemlidir, tahmin edemezsiniz...

        “Millet olmak” sadece aynı toprak parçasında yaşamak, aynı devletin nüfus cüzdanını ve pasaportunu taşımak anlamına gelmez; ortak davalarda benzer tepkiler vermeyi de gerektirir “millet olmak”...

        Neşede ve tasada ortak hareket eder milletin bireyleri... Biri kahkahalar atarken diğeri katıla katıla ağlamaz aynı olaya tepki verirken...

        Özgecan hunharca katledildi; ama ölümüyle, galiba, bu topraklarda yaşayan bizlere, aynı milletin birer unsuru olduğumuzu hatırlattı.

        Bunun değerini bilelim.

        Tepki verilmesi gereken hemen her olayda farklı köşelerde konuşlanan, bunu marifet sanan insanlar olmaya veda etme zamanımız geldi.

        Düğünlerde ve cenazelerde dahi birleşemiyoruz; farklı olma ihtiyacı bizi stadyumlardan bile uzak tutuyor. Daha ne zamana kadar?

        Medyamız, bir kereliğine olsun, çatlak ses aramaktan vazgeçsin; elde ettiğimiz ahengi kaybetmemek için onu koruma reflekslerimizi geliştirmeye bakalım.

        Özgecan’a bu kadarını borçluyuz.

        Diğer Yazılar