Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Rus ve Türk uzmanların katılımıyla “Türk Akımı Projesi”nin masaya yatırıldığı toplantıya dün yer vermiştim. Ancak yazımda düzeltmem gereken bir husus olduğu dikkatimi çekti. Türkiye’nin enerji güvenliğinde “Türk Akımı Projesi”nin tartışmasız katkısı var. Türk uzmanlar da aynı görüşte, benim düşüncem de farklı değil. Fakat “Türk Akımı” mevcut haliyle 2 borulu olarak devam ediyor. Biri Türkiye’ye diğeri Avrupa Birliği’ne (AB) gaz tedariki yapacak. Plan bu. Türkiye bölümünde sorun da yok. Zira zaten “Batı Hattı” diye bilinen ve Ukrayna üzerinden gelen doğalgazı Rusya, Türk Akımı ile direkt Türkiye’ye iletecek. Dolayısıyla enerji arz güvenliğini de yukarı çekmiş olacak. Ancak AB’ye sevkıyat için projelendirilen Türk Akımı 2’de bir sorunla karşılaşılması durumunda, bu hattan gelecek gazın Türkiye pazarına verilmesinin enerji arz güvenliğine katkısı olmayacak. Hatta bu hattan Türkiye’nin gaz almasına da gerek yok.

        Mevcut gaz talep tablosu incelendiğinde Türkiye’nin ne Rusya’dan, ne de İsrail’den ilave gaz almasını gerektiren bir durum söz konusu. Enerji arz güvenliği vurgum, Türk Akımı 2’ye yönelikti. Ama bu detayı atlamışım, düzeltiyorum. Toplamda “Türk Akımı” Türkiye’nin enerji transit güvenliğine büyük katkı sunmaktadır. Peki, ilave gaza neden ihtiyacımız yok? Çünkü Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, dünyadaki “boru gazı” ile “sıvılaştırılmış doğalgaz” (LNG) rekabetini zamanında görerek gerekli yatırımları yaptı. Amerika’nın, LNG ile sadece Rusya’yı değil “boru gazı” ile sahada olan veya olacak her ülke ve şirketi sıkıştırmaya başlamasını Türkiye zamanında değerlendirmiştir. Ve doğalgazda farklı bir rekabet ve fiyatlandırma tartışması dönemine de girmiş bulunuyoruz. Ülke olarak bu taraflara yoğunlaşmamız gerekiyor.

        *************

        EKRANLARDA ELEŞTİRİ, RAPORDA ABARTILI ÖVGÜ!

        Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi’nin (EDAM), “Türk Akım Projesi”nin Türkiye Ekonomisine ve Enerji Güvenliğine Etkileri raporuna Türkiye’den enerji uzmanlarının getirdiği ve benim de katıldığım, başta abartılı talep projeksiyonları olmak üzere diğer hususlardaki eleştiriler önemli. Bir defa bu rapora katkı sunan bir enerji uzmanı olmaması bazı değerlendirme yanlışlıklarına sebep olurken, rakamlarda maddi hatalar yapılmasını da beraberinde getirmiş. Ayrıca “Türk Akımı Projesi”nin Türkiye’ye yeni bir kaynak girişi gibi sunulması ve bu şekilde değerlendirilmeye tabi tutulup ele alınmış olması da doğru değil. Çünkü bu projeyle Ukrayna by-pass ediliyor. Zaten “Batı Hattı” üzerinden aldığımız doğalgaz, bu projeyle direkt olarak Türkiye pazarına ulaştırılıyor. Dolayısıyla yeni bir kaynak girişi değil, mevcudun giriş şeklinin değişimi söz konusu.

        Öte yandan bu raporda imzası olan EDAM uzmanlarının başta Sinan Ülgen olmak üzere birçoğunun ekranlarda Rusya-Türkiye ilişkilerini en sert, bazen ölçüsüz şekilde ağır eleştirip Batı’dan kopma olarak değerlendirirken, “Türk Akımı Projesi” için yazdıkları raporda, abartılı doğalgaz talep projeksiyonlarıyla yola çıkıp övgüler düzmelerinin mantığını anlamak zor. Türkiye’nin Batı ile olan ilişkilerinden azami derecede fayda sağlamasının, itibar kaybetmemesinin yolunun Rusya ile kurduğu veya kurup geliştireceği dengeli ilişkilerden geçtiğine yaşadığımız şu günler güzel örnekler teşkil etmektedir.

        *************

        KÖMÜR ARTIK TEMİZ BİR ENERJİ KAYNAĞI

        YURT Madenciliğini Geliştirme Vakfı tarafından düzenlenen “Türkiye’nin Gerçeği ve Kömürün Önemi” konulu panelde, petrol ve doğalgaz kaynakları yönünden fakir olan Türkiye’nin en önemli enerji üretim kaynağının kömür olduğu gerçeğinin altı bu defa daha vurgulu bir şekilde gündeme taşındı. Ancak hâlâ bazı çevreler bilindik üslupla, güya çevreci yaklaşımlarla kömürü, havayı, çevreyi kirleten enerji kaynağı olarak kamuoyuna sunmaya çalışıyorlar. Halbuki pozisyonlarını değiştirseler, mesela yerli kömürün temiz, modern sistemlerle ülke ekonomisine katkısını savunsalar, diyecek bir lafımız olamaz. Fakat direkt yerli enerji kaynağının önünü kesecek şekilde ve yanlış argümanlarla arz-ı endam etmeleri, iyi niyetli bir yaklaşım içinde olmadıklarını gösteriyor.

        Prof. Dr. Güven Önal’ın şu sözleri çok önemlidir: “Türkiye, madenlerini işletmeden hiçbir zaman tam bağımsız olamaz. Türkiye’nin enerjide tek kaynağı da kömür.” Bugün dünya elektriğinin yüzde 38’i kömürden elde ediliyorsa, Türkiye’nin bu konuda düşünmeye bile zamanı olmamalı. Düşüneceği tek konu, bu köşede de birkaç defa Kanada’dan örnek vererek gündeme getirdiğim modern, çevreye zarar vermeyen sistemler olmalı. Kanada’daki sistemde kömürle çalışan santralların çevreye saldığı zararlı unsurlar, doğalgazla çalışanlardan daha az. Bu durumda kömüre kirli enerji kaynağı denebilir mi? Kullanılan sistemler kötü olabilir. Sapla samanı karıştırmayalım.

        Diğer Yazılar