Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Mühür bozma” ve “İmar kirliliğine neden olma” tabirleri hayatta çok karşıma çıkmadı. Ama çıkınca da şaşırdım. Dün yolum Bakırköy Adliyesi’ne düştü. Öğlen mesaisinin başlamasına yarım saat kala binanın içindeydim. Bu süreyi 7 katlı binanın içinde tur atarak geçirdim. Adliye binası tasarımdan, mimariden fazla nasiplenememiş. Orta yerlerde tuhaf, anlamsız boşlukları olan bir bina, ama merdivenleri var! Çelik üzerine giydirme camları içeride işlevsiz ve çirkin bir manzara sergiliyor. Bu binaların azıcık estetik ve kullanışlı yapılması çok mu zor? Koridorlarda sağa sola asılan çeşitli büyüklükte, flu fotoğraflar, kötü baskı tablolar, belli bir disiplini olmayan panolar, kapılara gelişigüzel yapıştırılmış uyarılar ve notların öğlen saatlerinde arz-ı endam etmesi şart mı? Davalı ve davacının pek de keyifle bulunmadığı koridorlarda, zaten benim anlattığım manzaralar kimsenin dikkatini çekmiyor olabilir. Ama adaletin dağıtıldığı “adalet saraylarının” daha farklı olması gerekmez mi?

        Ve katlar arasında dolaşırken asliye ceza mahkemesi duruşma salonlarının hemen önlerinde asılan kâğıtlar ve kâğıtlarda davalılar, davacılar ve ilginç dava konuları arasında dolaştım. Uyuşturucu konusundaki davalar ilk sırada, hakaret, tehdit, hırsızlık, taciz de her listede mutlaka yer alıyor. Bir de suç türü olarak hemen her duruşma salonu önündeki panoya veya duvara iliştirilmiş kâğıtlarda “Mühür bozma” ifadesi ile “İmar kirliliği” tabirleri merakı mucibim oldu. Davacı veya davalıları da genellikle belediyeler. İmar kirliliğinin çok olması seçim yaklaşıyor şeklinde de yorumlanabilir. Ancak anladığım kadarıyla belediyelerdeki son dönemdeki revaçta suç türü bu ikili. İmar kirliliğine neden olma suçunu az çok biliyorum. Ama “Mühür bozma” mevzusu zihnimi kurcaladı. Doğal olarak merak ettim.

        Türk Ceza Kanunu’nda “Mühür bozma” suçu şöyle yer alıyor: “Kanun veya yetkili makamların emri uyarınca bir şeyin saklanmasını veya varlığının aynen korunmasını sağlamak için konulan mührü kaldıran veya konuluş amacına aykırı hareket eden kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.” Hasılı mühür bozma suçu, kamu güvenine karşı işleniyor, ama etki boyutları çok fazla. Toplumun kılcal damarlarına kadar ulaşıyor. Duruşma salonlarının önünde bir de mühür bozanı görmek isterdim, ama o kadar zamanım yoktu.

        ***********

        SEÇİMİN HABERCİSİ KAÇAK YAPILAR

        Eskiden olurdu, ama şimdi de oluyormuş. Seçim yaklaştıkça haksız, hukuksuz inşaatlar yapmak, binalara ilave katlar çıkmak, evlerin sağını solunu kanunlara aykırı şekilde, başkalarının haklarını çiğneyerek genişletmek, seçim habercisi ritüellerindenmiş. Belediyelerin gözlerini yumduğu, hukuk tanımayanların ise gece bile uyumadığı bir ritüel. Evet, ikinci sırada belediye odaklı suç türü olarak adliye koridorlarında “İmar kirliliği” var. Ben bu hususları, Bahçeşehir’de Başakşehir Belediyesi’nin imar kirliliğiyle olan yetersiz mücadelelerinden gayet iyi biliyorum. Bazen belediyeler de bu imar kirliliğine bilinçli olarak çanak tutuyorlar. Adil davranmıyorlar. Hukuksuzluklara zamanında müdahale etmiyorlar. Yerine ve adamına göre muamele yapıyorlar. Hak ve hukuk çiğnenince, kavga gürültü de peşinden geliyor. Neticesi ise adliyelerde karşımıza çıkıyor. Şimdi seçim sath-ı mailine girdik ya, imar kirlilikleri artacaktır. Belediyeler de görmeyecek, ses çıkarmayacaktır.

        Uzun lafın kısası, hukuki değerler olmazsa, çevre de korunmaz, ekonomi de büyümez, doğru yollardan kazançlar da sağlanmaz. Bu tarz suçların işlenme sıklığı ve yoğunluğu artar. Sosyal ve toplumsal bir yara olarak karşımıza “İmar kirliliği” veya “Mühür bozma” gibi isimlerle çıkar. Hadi buyurun bozun, kirletin, seçime az süre kaldı...

        ***********

        MOBİLYACILAR NİÇİN BU HALLERDE?

        Mobilyacılar, kasım ve ocak aylarına tartışmalar eşliğinde 2 fuar sıkıştırdı. Türkiye’nin mobilyada sahip olduğu üretim hacmi ile tasarım ve kalite arasında uyum olmaması, sektör oyuncularına yansımıştır. Zaten mobilyacıların şu anki dertleri de TMSF’nin el koyduğu şirketlerin pazar paylarını kapmaktır. Bunun için bazı şirketler hızlı büyüme gayretiyle, bir ay da onlarca mağaza açarak selden kütük kapmaya çalışıyor. Ürünlerle, kaliteyle, iyi yönetimle, müşteri memnuniyetiyle ilgili değiller. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, bazı mobilya şirketlerine, kâğıt üzerinde verdiği sözler sebebiyle “Tüketici Dostu” plaketi takdim ederse, tablo bundan daha farklı olmaz.

        Mesela mobilya sektörünün kendi içinde bir kalite, sınıf sıralaması da yoktur, ama ciro, pazar büyüklüğü ve dükkân sayısıyla yarışları vardır. Dolayısıyla böyle bir sektörün kalifiye elemanı da olmaz, Ar-Ge ile de işleri olmaz, teknoloji de semtlerine uğramaz.

        Mobilyacılar 2014’te yaptıkları bir yuvarlak masa toplantısında şu notları almışlar:

        - Markaların daha fazla ürün satma kaygısıyla sektördeki ürünler birbirine benzemeye başladı.

        - Bilinçsiz ciro öncelikli büyüme, tasarımın önünü kesti.

        - Mobilya sektöründeki aile şirketleri, kurumsal hale gelemiyor.

        - Üniversitelerdeki mobilya tasarım bölümü, sektörün durumu nedeniyle tercih edilmiyor.

        - İtalya’da 2-3 asırlık köklü şirketler var. Tasarımcıları oldukça tecrübeli, birikimli ve donanımlı. 40 yaşındaki tasarımcılar “genç” olarak anılırken, Türkiye’de ise 20-30 yaş arasındaki tasarımcılar genç olarak kabul ediliyor.

        Bunlar kendi tespitleri, ama sorunlarını çözmek yerine, dernek, fuar ve benzer ürünlerle birbirleriyle kavgayı tercih ediyorlar.

        Diğer Yazılar