Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Michael Crichton’ın aynı adlı romanından 1993 yılında Steven Spielberg tarafından sinemaya uyarlanan “Jurassic Park”, gişede büyük başarı kazanmış, eleştirmenlerden olumlu tepkiler almıştı. Serinin diğer iki filmi “The Lost World: Jurassic Park” (1997) ile “Jurassic Park III” (2001) gişede bekleneni verseler de ilk filmin eleştirel başarısını yakalayamamışlardı. Seriyi yeniden başlatan “Jurassic World” ikinci, üçüncü filme oranla kuşkusuz daha iyi ama seriye farklı bir ruh getirmekten uzak. “Jurassic” serisinin sorunu, ilk filmin asla aşılamayacak orijinalliği altında ezilmek değil sadece. Serinin doğası gereği, farklı bir hikâye ve yeni bir içerikle ilerlemeniz mümkün olmuyor. Bir başka dezavantaj ise serinin gerçek yıldızlarının insanlar değil, dinozorlar olması. Yeni film belli ki bu durumu avantaja çevirmek amacıyla “dinozorların kişiliği” üzerinden ilerliyor. Özel eğitimli üç raptor ve genetik mühendisliği harikası yeni dinozor, psikolojileriyle filmi şekillendiriyorlar.

        Sorun kapitalist zihniyet

        Burada öykü bilinçli bir kararla King Kong, Godzilla ve Alien gibi canavar filmlerinin alanına taşınıyor. İnsanoğlunun laboratuvarda canlı yaratmasından duyulan korku yeni filmde daha çok vurgulanıyor. Filme göre sorun ne patronda ne de eğlence parkı için yeni ve daha korkunç dinozorlar tasarlamak zorunda olan bilim adamında; sorun, sürekli kâr artışı ve büyüme öngören kapitalist zihniyette. Dinozorların şov hayvanı olarak sevgiden uzak yetiştirilmesi ise bilimin gücünü doğanın şiddetine çeviriyor. Tabii bir de dinozorları silah olarak kullanmak isteyen kötü adamlar var. Özetle canavarı doğa değil, doğayı maddi çıkarlarına göre şekillendiren insan yaratıyor. Öte yandan “Jurassic World”ün Rick Jaffa ve Amanda Silver tarafından yazılan öyküsünün, “parkta işler kontrolden çıkar, dinozorlar saldırıya geçer, dehşet anları başlar ve birileri bunu engellemeye çalışır” şeklinde özetlenebilecek önceki formattan saptığı söylenemez. Yönetmen Colin Trevorrow’u 2012 yapımı düşük bütçeli hoş bir bağımsız yapım olan “Zaman Yolcuları” (Safety Not Guaranteed) adlı filmden hatırlıyoruz. Trevorrow, o filmde de beraber çalıştığı Derek Connolly ile beraber “Jurassic World”ün senaryosuna özellikle karakterler üzerinden renk, mizah ve sıcaklık getirmeyi deniyor. Filmde hayatlarının macerasını yaşayan iki erkek çocuğu bir yana bırakırsak, “kurtarıcı erkek ve ona ihtiyaç duyan kadın” gibi dededen kalma Hollywood klişesine hayat veren iki ana karakter var. Film boyunca topuklu ayakkabılarla koşturan Claire (Bryce Dallas Howard) ile Indiana Jones havasındaki dinozor eğitmeni Owen (Chris Pratt) ortama bir romantik komedi havası getiriyorlar.

        Pahalı ve gösterişli bir film

        Seriye asıl kişiliğini veren korku gerilim ve aksiyon öğelerine gelirsek, özellikle dinozorlu sahnelerde teknik anlamda önceki filmlerin aşıldığı söylenebilir. Yeni filmin en parlak sahnesi, sudan fırlayan devasa büyüklükteki dinozor. Diğer sahnelerin gerilim unsurları ise çoğunlukla Spielberg’ün yönettiği ilk filmden kalan numaralar üzerine şekilleniyor. Önce tehdidi hissediyoruz, sonra dinozorlar ile insanlar arasındaki mücadeleyi seyrediyoruz. Sonuç olarak “Jurassic” markası adı altında çekilmiş pahalı, gösterişli bir film bu.

        Orijinal filmdeki sanatsal başarının yeni bir tuğla ekleyemese de kendini seyrettirmesini biliyor.

        Diğer Yazılar