Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Son yılların en iyi Amerikan animasyon filmlerinden biri olan “Ters Yüz” (Inside Out) çocukluğunu geçirdiği şehirden ayrılıp yeni bir hayata başlamanın sancılarını yaşayan Riley’nin beyninde olup bitenleri anlatıyor.

        Filmin notu: 8

        İNSAN beyninde olup bitenlere “içeri”den bakan ilk film “Ters Yüz” değil. Woody Allen, 1972 yılında çektiği komedi filmi “Everything You Always Wanted to Know About Sex”in bir bölümünde beyni, kalabalık mürettebatın ciddiyetle çalıştığı bir uzay gemisi gibi hayal etmişti. Kontrol odası da Uzay Yolu’nun kaptan köşküne benziyordu. Tıpkı “Ters Yüz”deki ana kumanda merkezi gibi... Ancak “Ters Yüz”de kumanda odasından çıktığınızda sizi sınırları belirsiz büyük bir ülke bekliyor. Kumanda odasını beyne bağlayan “aile”, “dostluk” gibi adaların ötesinde neler yok neler? Rengârenk bir şeker dükkânını andıran hafıza labirenti, Hollywood stüdyosundan farksız rüya setleri, kapısında komik nöbetçilerin durduğu bilinçaltı zindanı, temalı parkları hatırlatan hayal gücü ülkesi, kavramların yerine oturduğu karanlık geçitler ve ulaşımı sağlayan düşünce trenleri... “Ters Yüz”teki beyin, ufak tefek şirin işçilerin çalıştığı, tenha, ferah ve geniş bir alan... Kumanda merkezinde ise stres, panik, karmaşa ve hareket hâkim. Riley doğduğu andan itibaren merkezi yöneten 5 duygu var: Neşe, Üzüntü, Korku, Öfke ve Tiksinti... Neşe, Riley’nin ilk 11 yılında merkezin “dominant ablası” durumunda. Zaten bütün sorunlar, Neşe’nin tam bir “kontrol manyağı” olmasından, özellikle de Üzüntü’yü pasifize etme çabasından kaynaklanıyor.

        BÜYÜME SÜRECİNE BEYNİN İÇİNDEN BAKMAK

        Çocukluğunu geçirdiği Minnesota’dan San Francisco’ya taşınmak, arkadaşlarından ayrılmak ve okul değiştirmek zorunda kalan Riley’nin hayatındaki bu ilk büyük kriz, “kumanda odası”nı adeta felç ediyor. Riley’ye üzülme fırsatı vermek istemeyen Neşe’nin işgüzarlığı nedeniyle kontrol Öfke, Korku ve Tiksinti’ye kalıyor; Riley’yi hayata bağlayan “ada”lar çökmeye başlıyor. Bu arada, Neşe ile Üzüntü kumanda merkezine ulaşmak için beyinde uzun bir yolculuğa çıkıyor.

        “Ters Yüz” çocukluğun o hüzünlü son epizodunda geçen bir film. Ergenlikten hemen önce, çocuksu duygu dünyamızı yöneten güvenilir “adaların” yıkılarak yeniden yapılandırıldığı bir geçiş dönemini anlatıyor. Bu döneme beynin içinden bakmak kuşkusuz müthiş bir fikir. Hepimize bütün geçiş dönemlerinde içimizde olup bitenlere dışarıdan bakma fırsatı veriyor; hayatımız boyunca “duygu dünyamız”da yıkılan ve sonra yenileri kurulan “ada”ları hatırlatıyor. “Ters Yüz”ün daha da müthiş tarafı, 5 temel duyguyu ekip çalışması içinde sorunlara çözüm ararken göstermesi galiba... Baba ile kızın kavgası sırasında Öfke’nin her iki beyinde de kontrolü nasıl ele aldığını gösteren bölümü sadece çocuklar ve ebeveynler değil herkes seyretmeli.

        PETE DOCTER USTALIĞINI KANITLIYOR

        “Ters Yüz”e Neşe ile Üzüntü’nün dostluk hikâyesi olarak bakmak da mümkün. Çocukluktan çıkış biraz da ikisi arasındaki dengenin, uyumun bulunmasıyla ilgili bir süreç değil mi?

        “Sevimli Canavarlar” ve “Yukarı Bak” gibi iki harika animasyonu yöneten, “Oyuncak Hikâyesi” ile “Wall-E”nin senaryolarına katkıda bulunan Pete Docter “Ters Yüz” ile animasyon sinemasının önemli isimlerinden biri olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. “Ters Yüz”ü tüm sinemaseverlere öneriyorum. Beynimizin kumanda odasında olup bitenlere yeni bir gözle bakmak bence hepimize çok iyi gelecek. Üzüntü’yü seslendiren Gupse Özay dahil, bütün Türkçe seslendirme ekibinin çok iyi bir iş çıkardığını da belirtelim.

        BOYNUZLU GERİLİM

        Filmin notu: 5.5

        STEPHEN King’in oğlu Joe Hill’in romanından sinemaya uyarlanan “Boynuzlar” (Horns), gerçek aşkı bulmuşa benzeyen Ig (Daniel Radcliffe) ile Merrin’in (Juno Temple) mutluluk görüntüsü ve kelime oyunlarıyla açılıyor. Daha sonra kamera “cennet”i terk edip yeraltına, karanlığa iniyor. Tekrar yerüstüne çıktığında ise kendimizi bir çeşit “cehennem”de buluyoruz. Ig, ailesi dahil herkes tarafından sevgilisi Merrin’i öldürmekle suçlanmaktadır. Dahası boynuzları çıkmaya başlamıştır. Üstelik yakın arkadaşı Lee (Max Minghella) dışında onu görenlerin çoğu, günahın cazibesine kapılmak ister. Durumun iyi yanı ise insanların ona gerçekleri anlatmasıdır... Ig de “şeytani” yeteneklerini kullanarak katili yakalamaya çalışır.

        SAF BİR AŞK FİLMİ

        “Boynuzlar” süper kahraman filmlerinden polisiyelere, yüzlerce yıllık şeytanlı Hıristiyan masallarından fantastik öykülere kadar birçok farklı türün bir sentezi. Ancak özü itibarıyla, eski usul “kötü adamlı, yanlış anlamalı” bir aşk hikâyesi anlatıyor. Onca karanlık ve “şeytani” özelliklerine rağmen “hayatta aşktan başka her şey yalan dolan” diyen saf bir aşk filmi bu... Bütün o boynuzlu, yılanlı şeytan numaraları, “yanarlı dönerli” cehennem simgeleri ise galiba süs ve gösteriş olmanın ötesine geçemiyor. Belki de filmin asıl sorunu masum bir aşkı, abartılı semboller ve gerilim-korku estetiğiyle anlatma çabası. Her şey bittiğinde “Bunca gürültü ve tantana bunun için miymiş?” demek geliyor insanın içinden. Geriye de başta Daniel Radcliffe olmak üzere filmi ayakta tutmak için elinden geleni yapan oyuncuların performansı ve yüksek prodüksiyon kalitesi kalıyor.

        Diğer Yazılar