Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Açlık Oyunları” serisinin dördüncü ve son filmi “Açlık Oyunları: Alaycı Kuş Bölüm 2” (The Hunger Games: Mockingjay Part 2) gösterime girdi. Katniss’in (Jennifer Lawrence) Snow’u öldürmek için Başkent’e gittiği film, seriyi sağlam ve anlamlı bir finalle bağlıyor

        HAYRANLARI ne der bilemem ama benim için “Açlık Oyunları”nın en iyi filmi, açık arayla “Alaycı Kuş Bölüm 2”... Bunun en önemli nedeni, “Açlık Oyunları”nın bir seriden ziyade “dört perdelik” tek bir film olması. İlk üç film gerçek bir finalden hep yoksundu. Dördüncü film ise serinin asıl meselesini ortaya koyuyor ve son sözü söylüyor.

        İSYANIN ‘REKLAM YÜZÜ’YDÜ

        Her şey en başından beri, toplumların iletişim stratejileriyle yönetildiği, samimiyetten uzaklaşmış bir çağda kendisi olmaya çalışan 16 yaşındaki bir genç kızla ilgiliydi. Asıl hikâye Panem’deki isyan değil, Katniss’in büyüme ve olgunlaşma süreciydi. Zaten Katniss için belirleyici olan devrim değil, sevdiklerinin hayatı değil miydi hep? İlk filmde kız kardeşi ve Peeta (Josh Hutcherson) için yaptığı fedakârlıklar nedeniyle 16 yaşında zoraki bir medya kahramanı olmuştu. İkinci filmde ailesini korumak için Snow’un yürüttüğü iktidar propagandasının parçasıydı. Üçüncü filmdeyse isyanın “reklam yüzü”... Katniss, her seferinde birilerinin iletişim stratejisindeki imaj çalışması olarak sahaya sürüldü. Ancak oyunu bozmasını bildi. Kendisine biçilen imajlara meydan okuyarak büyüdü, olgunlaştı.

        Dördüncü filmde, hayatının kontrolünü ele alma konusunda daha kararlı bir Katniss çıkıyor karşımıza. Ama bu, daha başarılı bir Katniss anlamına gelmiyor. Tam aksine, başına buyrukluğu sorunlar çıkartıyor. Snow’u (Donald Sutherland) öldürme hedefiyle çıktığı yolda öyle müthiş bir kahraman performansı falan çıkaramıyor. Başarısız oluyor, kayıpları engelleyemiyor... Finalde bir kez daha ülkenin kader anında sahneye çıkmasının nedeniyse yine duygu ve içgüdülerini takip etmesi. Samimiyet ve cesaretiyle oyunu bozması...

        LAWRENCE’IN BAŞARISI

        Bu film, Katniss’in isyan, savaş ve her tür iktidarla arasına koyduğu mesafeyi de açıkça vurguluyor. Sadece kahramanlığa değil, lider olmaya karşı gönülsüzlüğü de netleşiyor. Strateji, politika ve imaj onu ilgilendirmiyor. Sezgileriyle ilerliyor ve gerçek bir birey oluyor. Çünkü sürüden hep ayrı duruyor, yalnız kalmaktan korkmuyor. Gençlere yönelik olarak çekilen bilimkurgu serilerinin çoğu benzer meselelere sahip ancak “Açlık Oyunları” özellikle iktidar kavramına getirdiği yaklaşımla birkaç adım öne çıkıyor. Sonuçta, “oyun kurucu”ların yönettiği bir dünyada yaşıyoruz. Kurtuluşun yolu belki de bize dayatılan tüm “oyun”ları boşverip kendi önceliklerimizi tespit etmek...

        İşin sinema tarafının da iyi olduğunu, filmin baştan sona hiç sıkılmadan izlendiğini söyleyebilirim. Özellikle, Katniss ve arkadaşlarının Başkent’in dış mahallelerinde ilerlemeye çalıştığı sahnelerin çok iyi çekildiği kesin. Katniss ile Gale’in (Liam Hemsworth) Snow’un sarayına girmek için kalabalığa karışmasıyla başlayan ve kaotik bir çarpışmayla süren sahneyi de çok beğendim. Yönetmen Francis Lawrence gösterişli bir aksiyon şehvetinden uzak durarak düzgün bir savaş ve bilimkurgu filmine imza atıyor. Seriye gerçek bir yıldız dokunuşu ve oyunculuk kalitesi katmayı başaran Jennifer Lawrence’ı da unutmayalım. O olmasa Katniss bu kadar inandırıcı ve güçlü bir film karakteri haline gelmeyebilirdi...

        Filmin notu: 7.5

        Diğer Yazılar