Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ron Howard’ın yönettiği “Denizin Ortasında” (In the Heart of the Sea) Herman Melville’in ünlü romanı “Moby Dick”e ilham kaynağı olan olaylardan yola çıkarak beyaz balinanın ve Essex gemisinin gerçek öyküsünü anlatıyor....

        Herman Melville’in “Moby Dick”i Amerikan edebiyatının ilk büyük şaheserlerinden biridir. Balina avcılığını belgeci bir titizlikle anlatan roman, Kaptan Ahab’ın akıl dışı bir saplantıyla bir balinanın peşine düşmesini konu alır. “Denizin Ortasında” ise bu destansı romana ilham veren gerçek olayları anlatmak gibi bir iddiayla geliyor karşımıza. Nathaniel Philbrick imzalı “In the Heart of the Sea: The Tragedy of the Whaleship Essex” adlı kitaba dayanan film, ilk bölümünde iki erkek arasındaki güç çatışmasına odaklanıyor. Bir yanda çiftçi bir ailenin çocuğu olan ikinci kaptan Owen Chase (Chris Hemsworth), diğer yanda ise Nantucket kökenli varlıklı bir aileden gelen Kaptan George Pollard (Benjamin Walker) var. Chase, deneyimli, maharetli bir denizci; Pollard ise kendisini kanıtlamak isteyen kibirli bir genç. Bu bölümde filmi asıl sürükleyen iki erkek arasındaki çatışmadan ziyade, o dönemin gemiciliği üzerine gözlemler, ayrıntılar ve özellikle de balina avı sahnesi. İkinci bölümde beyaz balinanın sahneye girişiyle film ivme kazanıyor ve insan – doğa çatışması öne çıkıyor. Ancak bu çatışma da bir süre sonra, örneklerini çok gördüğümüz bir “hayatta kalma mücadelesi”ne dönüşüyor. Öte yandan, “Denizin Ortasında”nın açık denizde geçen bir hayatta kalma filmi olarak, sözgelimi “Pi’nin Yaşamı” ile rekabet edebileceğini söylemek zor. Film bir kazazedenin yıllar sonra her şeyi bir yazara anlatması itibarıyla da “Pi’nin Yaşamı”nı hatırlatıyor. Sonuçta her şey, genç yaşta Essex gemisinde bulunan Nickerson’un (Brendan Gleeson) olayları yazar Herman Melville’e (Ben Whishaw) anlatmasıyla gelişiyor. Nickerson geçmişiyle yüzleşirken, Melville tutkuyla anlatacak bir hikâye arıyor.

        YÜKSEK PRODÜKSİYON KALİTESİ

        Ne var ki, filmi ilginç ve farklı kılan beyaz balinadan başkası değil. O noktada “Moby Dick”in yazarı Herman Melville’in zamanında ne kadar doğru bir tercih yaptığı daha iyi anlaşılıyor. Çünkü öykünün asıl kahramanının her zaman ve her koşulda balina olduğu kesin. Melville’in dehası, insanların balinalara sadece geçim kaynağı olarak baktığı bir dönemde, Moby Dick’i neredeyse bir karakter gibi işleyebilmesiydi. Çağımızda ise balinalar özellikle iletişim kurma yetenekleriyle insanların artık saygıyla andığı, gezegendeki varlığını korumaya çalıştığı bir canlı türü. Dolayısıyla “Denizin Ortasında”, 1820 yılında yaşananlara bugünün perspektifinden bakıyor ve seyirciye balinaların tarafını tutma şansını da veriyor. Bu yüzden Ron Howard av sahnesini kanlı ve vahşi bir kıyım gibi göstermekten kaçınmıyor. İyi işlenemeyen mesele ise iki ana karakterin balinayla kurduğu ilişkinin farklılığı. Pollard, insanın doğaya hükmetmesini gerekli gören, dolayısıyla balinayı anlamayan bir karakter. Chase ise “göz teması” sahnesinde vurgulandığı gibi Pollard’ın aksi yönde bir değişim yaşıyor. Film ucundan girdiği bu meseleyi, keşke biraz daha öne çıkarsaymış, ama bunun yerine bir doğa macerası olmayı tercih ediyor. Kuşkusuz bu haliyle de kötü değil. Özellikle yüksek prodüksiyon kalitesinin desteğiyle yeniden yaratılan Nantucket limanı ve Essex gemisi etkileyici. Ron Howard’ın balina avı ve fırtına sahnelerinde gerçekten seyre değer bir iş çıkardığını da belirtelim.

        Diğer Yazılar