Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        FİLMİN NOTU:7

        Berlin’de Büyük Jüri Ödülü’nü kazanan, Şilili yönetmen Pablo Larrain’in filmi “El Club”, Kilise’nin bir sahil kasabasına sürgüne gönderdiği rahiplerin hikâyesini anlatan iç karartıcı ama cesaretli bir film

        Tenha bir sahil kasabasından görüntülerle açılıyor film. Mütevazı ama büyük bir evde yaşayan bir kadın ve dört erkeğin gündelik hayatından kısa anlar görüyor; köpek yarışlarıyla ilgilendiklerine şahit oluyoruz. Biri hariç diğerleri yarışı nedense dürbünle takip ediyor. Biz de bu ilk dakikalarda hepsine sanki dürbünle “uzaktan” bakıyor, kim olduklarını anlamaya, tahmin etmeye çalışıyoruz. Daha sonra kamera bu insanlara yakınlaşsa ve hayatlarının içine girse dahi, onlarla aramızdaki duygusal mesafe hiç kapanmıyor. Yönetmen Pablo Larrain duygularımızı yönlendirmekten kaçınıyor ve kararı sonuna kadar hep bize bırakıyor. Dolayısıyla, filmin ilk dakikalarındaki bu mesafeli tavır, filmin bütününe de damga vuruyor.

        KİLİSEYE KARŞI

        “El Club”, Katolik Kilisesi’nin sürgüne gönderdiği rahiplerle ilgili bir film. O evde toplumdan uzakta bir tecrit hayatı sürdürüyor, bir anlamda cezalarını çekiyorlar. Ancak ceza olduğu tartışılır bir durum bu. Tartışılıyor da zaten... Yaşanan trajik bir olay, Kilise’nin her şeyi yeni baştan değerlendirmek istemesine yol açıyor. Eve gelen yeni rahip, elinde dosyalarıyla hepsini ve geçmişlerini tek tek sorgulamaya başlıyor. Yönetmen Larrain, özellikle sorgu sahnelerinde karakterleri bazen tam cepheden karşımıza getirerek bizi de sorgu sürecine bir müfettiş gibi dahil ediyor; karakterler hakkında kendi yargımızı vermemizi istiyor. Öte yandan, sadece rahiplerin suçları üzerine değil cezalarının ne olması gerektiği üzerine de düşündürüyor, Kilise’yi sorgulamayı ihmal etmiyor. Rahipleri sürgüne göndermek, bir bakıma pislikleri halının altına süpürmekten başka bir şey değil. Buna karşılık, içlerinden bazılarının tek suçunun Kilise’ye karşı gelmek olduğu da anlaşılıyor. Sonuçta Kilise, katı kurallarıyla kendini film boyunca hissettiren bir kurum.

        DENGELERİ BOZAN YABANCI

        Bu arada kasabaya gelen ve varlığıyla evin dengelerini altüst eden yabancıyı da unutmayalım. Sandokan adlı bu evsiz yurtsuz yabancı, rahiplerin geçmişlerinde işledikleri suçları temsil eden bir karakter. Ancak hemen yanında durmak isteyeceğimiz masum ve mağdur bir karakter olarak girmiyor filme. Tam aksine, bizi de rahatsız ve huzursuz ediyor. Final şaşırtıcı ve düşündürücü. Kilise’nin kendi imajına gerçekten daha önem verdiği eleştirisi sert bir biçimde dile getirilirken, olaylar iyilik ve kötülüğün tuhaf biçimde birbirine karıştığı uzlaşmacı bir yere varıyor. Diğer bir deyişle, suçların yine üstü örtülürken kefaretin şekli değişiyor. Öte yandan, tümüyle karanlık bir final değil. Larrain, vicdan ve merhametin her şeye rağmen ayakta durduğu ama sorunların hiç bitmeyeceğini hissettiren bir noktada tamamlıyor filmini.

        ETKİLİ PERFORMANSLAR

        “El Club” kendinizi kötü hissettiren, hatta yoran bir film. Anlatılanların karanlığı yetmiyormuş gibi Larrain, filmi kış ışığında son derece soluk renklerle çekmiş. Her şeyi sanki hafif bir sis perdesinin gerisinden izlediğimiz bu görüntüler filmin ruhuna çok uyuyor. Son olarak, oyuncuların da gösterişsiz ama etkili performanslar çıkardığını belirtelim.

        FİLMİN NOTU:6

        DİNAZOR VE VAHŞİ ÇOCUK

        “İYİ Bir Dinozor” (The Good Dinosaur) dinozorların yok olmadığı, tam aksine toprağı ekip tarım yaptığı ve konuştuğu alternatif bir dünyaya götürüyor bizi. Filmin ana karakteri Arlo, doğuştan ufak tefek, çelimsiz ve korkularına söz geçiremeyen küçük bir dinozor. Kardeşlerinin aksine ailesine yardımcı olamıyor, hatta kümesteki tavuklara dahi söz geçiremiyor... Ve bir gün henüz iki ayağının üstüne dahi kalkmamış, konuşamayan vahşi bir çocukla karşılaşıyor.

        DOSTLUĞUN HİKAYESİ

        Film, evrimin farklı aşamalarındaki genç dinozor ile vahşi çocuğun arkadaşlığı üzerine kurulu. Öte yandan, bir yol ve macera filmi olduğu da söylenebilir. Arlo’nun kendi kişiliğini bulması itibarıyla “Aslan Kral”ı, iki farklı türün dostluğunu anlatması açısından da “Ejderhanı Nasıl Eğitirsin?” i hatırlatıyor. Çocuk ilk başta Arlo’nun yaşam alanına giren ve yok edilmesi gereken bir yabancı olarak çıkıyor karşısına. Ama aralarındaki iletişim her şeyi değiştiriyor. Arlo tek başına doğanın bir parçası olmayı öğrenmiş Spot’la birlikte cesaret kazanıp büyüyor. Spot ise Arlo’da aradığı sevgiyi, dostluğu buluyor.

        ANLAMLI MESAJLAR VERİYOR

        Peter Sohn’un yönettiği “İyi Bir Dinozor” son derece gerçekçi ve detaylı olarak şekillendirilmiş bir görsel fonun önünde eski usul çizgi filmlerin şirinliği ve naifliğini taşıyan karakterler sunuyor bize. Öyküsüyle de çocuklara anlamlı mesajlar vermeyi ihmal etmiyor.

        Diğer Yazılar