Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        FİLMİN NOTU: 7

        En iyi film, yönetmen ve senaryo dalları dışında, başroldeki Brie Larson’un da en iyi kadın oyuncu dalında Oscar’a aday olduğu “Gizli Dünya” (Room) gösterime girdi. Film, hayatının ilk 5 yıılnı küçük bir odada geçiren Jack ve annesinin öyküsünü anlatıyor.

        François Truffaut “Vahşi Çocuk” (L’enfant sauvage – 1970) filminde ormanda büyüyen bir çocuğun modern dünyayla tanışması üzerinden uygarlıkla aramızdaki ilişkileri kurcalar. Pedagoji ve psikoloji filmin ana eksenidir. “Gizli Dünya” ise ömrünün ilk 5 yılını küçük bir odada geçiren Jack’in gözünden “sınırlı ve sınırsız dünyalara” bakıyor. Bir çocukla özdeşleşmemizi ve yaşadığı deneyim üzerine düşünmemizi sağlıyor.

        ODANIN SONU UZAY

        Emma Donoghue’nun 2010’da yayımlanan kendi romanından sinemaya uyarladığı “Gizli Dünya”, ilk andan itibaren olup biten her şeyi çocuğun bakış açısından anlatıyor. Film, Jack (Jacob Tremblay), annesi (Brie Larson) ve odaya geceleri gelen Yaşlı Nick’in (Sean Bridgers) tuhaf ve rahatsız edici hikâyesinin üstündeki sis perdesini dağıtmakta aceleci davranmıyor. Kaldı ki asıl odaklanılan konu, en başından itibaren Jack’in dünyayı algılama biçimi. Annesi ilk 5 yıl boyunca Jack’e, gerçek dünyanın sadece odadan ve onun içindeki nesnelerden ibaret olduğunu; geri kalan dünyanın televizyonda var olduğunu, odanın bittiği noktada ise uzayın başladığını öğretmiş. Ne zaman ki annesi, odanın dışında bir gerçekliğin varlığından söz ediyor ve artık kaçmaları gerektiğini söylüyor, Jack’in “dünyası” da sarsılıyor.

        MANEVİ KURTULUŞ

        İlk bölümde, sınırlı dünyasında Jack meraklı ve ilgili bir çocuk. Onun gözünden annesinin trajedisini de keşfediyoruz. İkinci bölüm ise Jack’in “sınırsız bir dünya” keşfetmesi üzerine kurulu. Ancak bu, onun için özgürlükten ziyade başka bir gezegene gitmekle aynı anlamı taşıyor ve kendine yeni sınırlar arıyor. Bir yandan da uyum sağlamaya gayret ediyor; çünkü annesi ondan çok daha ağır bir sarsıntı geçiriyor. “Gizli Oda”nın en çarpıcı yanı sadece esaretten kurtuluşa odaklanmadan, ruhların özgürlüğe nasıl kavuşacağıyla ilgilenmesi ve gerçek anlamda manevi kurtuluşun mümkün olup olmadığını sorgulaması... Benzer trajedilerden, bodrumda doğup büyüyen çocuklardan esinlenerek yazılan romandan uyarlanan senaryo, hazır ve bayat fikirler üzerinden hareket etmektense seyirciyi düşünmeye yönlendiren bir yapıya sahip. Belli ki İrlandalı yönetmen Lenny Abrahamson’u projeye çeken bu yaklaşım. Çünkü Abrahamson bir önceki filmi “Frank”te düşüncelerini seyirciye dayatmayan tavrıyla öne çıkmıştı. Burada da aynı tavrı benimsiyor. Görüntü yönetmeni Danny Cohen’le birlikte kamerayı sık sık Jack’in bakış açısını yakalayacak şekilde kullanması da etkili bir sonuç veriyor.

        OYUNCULUKLAR ÖNEMLİ

        Filmin yapısı gereği oyunculuklar çok önemli. Abrahamson, karakterlerin söyledikleri kadar hissettikleriyle de ilgileniyor. Annede Brie Larson, sade, ölçülü ve duyarlı bir performans sergiliyor. Film boyunca en fazla iki ya da üç duygusal patlama yaşamasına rağmen içinde kopan sessiz fırtınaları çok iyi yansıtıyor. 2006 doğumlu Jacob Tremblay’in de Jack’te şaşırtıcı derecede başarılı bir performans çıkardığını belirtelim.

        ÖZEL ÖVGÜYÜ HAK EDİYOR

        “Gizli Oda” belki yazının başında andığımız “Vahşi Çocuk” gibi klasiklerin kalibresinde değil; daha mütevazı bir film. Ama ele aldığı meseleyi senaryosuyla, yönetmenliğiyle tatmin edici bir şekilde işliyor ve oyuncularıyla özel övgüyü hak ediyor.

        Diğer Yazılar