Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İngiliz yazar Jane Austen’ın klasik romanına zombiler dahil olursa neler olur? Burr Steers’in yönettiği “Aşk ve Gurur + Zombiler” (Pride and Prejudice and Zombies) bu fikirden yola çıkıyor ve işin içine Uzakdoğu dövüş filmlerini de dahil ediyor

        DAHA önce hiç kimse Jane Austen’ın 1813 tarihli romanı “Gurur ve Önyargı”ya (Pride and Prejudice) zombileri karıştırmayı düşünmemişti. Zaten kim, nasıl akıl edebilirdi ki? Austen’ın metni, dönemin toplumsal kurallarına ve sınıfsal ilişkilerine aşk öyküsü üzerinden bakan bir İngiliz klasiğidir. Zombiler ise 20. yüzyıl sanayi toplumunun ürünüdür ve modern çağın korkularını, endişelerini yansıtır. Bu iki farklı dünyayı birleştirme fikrinin kaynağı ise bir yayınevinin siparişi üzerine Seth Grahame-Smith’in yazdığı “Pride and Prejudice and Zombies” (Gurur ve Önyargı ve Zombiler) adlı roman.

        SEYİRCİYİ ALTERNATİF BİR 19. YÜZYILA GÖTÜRÜYOR

        Film, seyirciyi İngiltere’nin zombilerle mücadele ettiği “alternatif bir 19. yüzyıl”a götürüyor. İngiliz edebiyatının ünlü karakterlerinden Darcy (Sam Riley), açılış sahnesinde acımasız bir zombi avcısı olarak geliyor karşımıza. Orijinal romanın ana karakteri Elizabeth Bennet (Lily James) de ondan aşağı kalmıyor. 4 kız kardeşiyle Çin’de dövüş eğitimi alan Elizabeth’in zombilerden hiçbir korkusu yok. Harekete geçtiğinde onlarcasını tek başına haklayabiliyor. Gururlu Elizabeth’in sorunu, Darcy’ye olan duyguları...

        “Aşk ve Gurur + Zombiler”, birbirine uzak üç ayrı janrı bir araya getirmesiyle öne çıkıyor. Sadece zombilerle “İngiliz usulü kostümlü 19. yüzyıl aşk filmi” geleneğini buluşturmuyor. İşin içine Uzakdoğu dövüş filmlerini de katıyor. Ancak bunu füzyon ya da harman olarak adlandırmak zor. Film bu haliyle daha çok “dikiş yerleri görünen” uyumsuz bir elbiseyi andırıyor. Romanın ana kurgusu ufak tefek değişikliklerle akıp giderken araya sanki “parçalar” giriyor. “Pride and Prejudice” filminde oynayan karakterler birden zombileri zarif hareketlerle sinek gibi öldüren ninjalara dönüşüyorlar. Sonuçta, video oyunu zihniyetine sahip bir film bu...

        OY ALAYICI BİR EĞLENCE

        Belli ki “Gençler zombilere bayılıyor, kostümlü filmlerden sıkılıyor. Gelin bunları birleştirelim” fikrinden yola çıkılmış. Ancak zombilerin Austen’ın klasiğine anlamlı bir katkı sunduğunu söylemek mümkün değil. Zombiler hayata tutunmaya çalışıyor, İngiliz aristokrasisi de onları katlediyor. Zombiler daha çok alt sınıfları hatta göçmenleri hatırlatıyor; kesinlikle uzlaşılmaması ve yok edilmesi gereken varlıklar olarak tasvir ediliyorlar. Şiddetin oranı çok yüksek ama kan pek gösterilmiyor. Sözgelimi açılış sahnesinde Darcy, zombinin kafasını keserken kamera kurbanın gözlerinden bakıyor bize.

        İngiliz orta sınıfının Çin’de, aristokrasinin ise Japonya’da dövüş eğitimi alması ya da İngilizlerin sosyal ortamlarda Çince, Japonca konuşarak hava atması gibi komik şeyler de var filmde. Yönetmen Burr Steers’in ritmik bir video klip kurgusuyla sunduğu dövüş koreografilerinin şıklığından, Austen karakterlerinin yok edilemeyen cazibesinden, “aşk, gurur ve önyargı”dan da söz edilebilir elbette. Ancak “Aşk ve Gurur + Zombiler” oyalayıcı bir eğlence olmanın ötesine geçemiyor. İyi bir Jane Austen uyarlaması, kreatif bir zombi filmi ya da sağlam bir dövüş filmi yok ortada. Üç ayrı dünyayı birleştirmeye yönelik bir pazarlama fikri var. Sadece merak edenlere...

        Filmin notu: 6

        Diğer Yazılar