Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Tüm dünyada kısa sürede yayılan bir virüsün öyküsünü anlatan “Viral”, olaylara lise öğrencisi genç bir kızın cephesinden bakıyor. Gençlik filmleriyle bir salgın öyküsünü birleştiren yapım, “biyolojik korku” denen alt türden de esinleniyor

        İNSANLARIN büyük ve gizli korkularından biri medeniyetin çöküşü... Dolayısıyla, hızla gelişen ve medeniyeti tehdit eden salgın hastalıklar, öteden beri sinemanın vazgeçemediği bir konu. Kuşkusuz, salgın filmleri de kendi içlerinde alt türlere ayrılıyor. 2011 yapımı “Salgın” (Contagion) gibi gerçekçi salgın filmlerini bir yana bırakırsak son yıllarda bu türde daha çok insanların zombileştiği ya da dönüşüm geçirdiği kıyamet filmleri ağır basıyor. Senaryosunu Christopher Landon ile Barbara Marshall’ın yazdığı “Viral”i de aynı alt türe dahil etmek mümkün. Film, global felakete dönüşen bir salgına lise öğrencisi genç Emma’nın (Sofia Black-D’Elia) cephesinden bakıyor; sadece onun ve çevresinin sorunlarına odaklanıyor.

        GENÇLERKRİZLEYÜZLEŞİYOR

        İlk sahnede öpüşen bir çifti izleyen Emma, büyüme sancıları çeken kendi halinde bir genç kız. Ebeveynlerinin arasındaki sorunlar ile asi ablası Stacey’nin (Analeigh Tipton) sorumsuz davranışları arasında kalan ve bu arada komşu evde oturan Evan’a (Travis Tope) ilgi duyan Emma, bir anda kendini ölüm kalım mücadelesinin ortasında buluyor. Ağır sorumluluklar yükleniyor ve kritik kararlar almak zorunda kalıyor. “Viral” bu yanıyla sorumluluktan uzak yaşayan gençleri hayati krizlerle yüz yüze getiren bir film. Gençlerin evlerinde oturmaları gereken bir gecede düzenledikleri partinin kentteki salgını hızlandırması tesadüf değil. “Viral” anne babaların ortalıkta olmadığı, gençlerin kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kaldığı günleri anlatan bir gençlik filmi.

        BİYOLOJİK KORKU

        Enfekte olanların yaşadığı biyolojik dönüşümün ayrıntılı olarak ele alınması itibarıyla “biyolojik korku” denen alt türe dahil olduğu da söylenebilir. Salgının nedeni “kurt gribi” denen bir virüs. Daha doğrusu, bir parazit. Vücuda girdikten sonra yavaş yavaş kontrolü ele geçiriyor. “Biyolojik korku”nun en önemli unsuru, ele geçirilen bedenin değişip dönüşmesi, kontrolden çıkmasıdır... “Viral” buna paralel olarak toplumun değişmesi ve kontrolden çıkması korkusunu da ele alıyor. Bir anda iletişim sistemleri devreden çıkıyor, acil durum planı devreye giriyor, sıkıyönetim ilan ediliyor ve bölge karantina altına alınıyor. Bu açıdan bakıldığında, “Viral” bildiğimiz, alıştığımız hayat koşullarının aniden değişmesi korkusundan beslenen bir film.

        GERİLİM DUYGUSUNA ODAKLI

        “Paranormal Activity” serisinin üçüncü ve dördüncü filmlerinden tanıdığımız Henry Joost ile Ariel Schulman’ın yönettiği “Viral”, uzun planları ve hareketli kamerasıyla daha çok gerilim duygusuna odaklanıyor. Anlatımın en hoş yanı, olaylara Emma’nın cephesinden bakma ısrarından vazgeçilmemesi... Unutulmaz, müthiş gerilim sahnelerinden söz etmek zor. Gerilim sahnelerinin ya da hikâyenin ele alınış biçiminin çok yeni ve özgün bir yanı da yok. Hikâyenin bir noktadan sonra “Kardeşim olmadan asla” sloganına kilitlenip kalması da ciddi bir dezavantaj. Buna karşılık, tempoyu hiç düşürmeyen sürükleyici ve oyalayıcı bir film seyrettiğimiz kesin.

        Diğer Yazılar