Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Mel Gibson’ın yönettiği “Savaş Vadisi” (Hacksaw Ridge), vicdani retçi olduğu halde 2. Dünya Savaşı sırasında sağlık görevlisi olarak Amerikan ordusuna katılan Desmond Doss’un gerçek hayat hikâyesini anlatıyor

        Bazen hiçbir şey gerçek hayat hikâyeleri kadar şaşırtıcı değildir. 2. Dünya Savaşı’nda Amerikan ordusunda sağlıkçı olarak görev yapan Desmond Doss’un yaşadıkları da bir yazarın hayalinden çıkamayacak kadar inanılmaz. Ama yönetmen Mel Gibson’ı hikâyeye çeken nokta belli ki inanılmaz olmasından ziyade önyargılara karşı mücadele eden bir adamı anlatması... Gibson’ın, inançlı kişilerin verdiği çetin savaşımları sevdiğini biliyoruz. “Savaş Vadisi” de öncelikle bir direnç öyküsü...

        DOSS’UN ZOR ÇOCUKLUK YILLARI

        Andrew Knight ve Robert Schenkkan’ın senaryosu, Doss’un hayatını üç ana bölümde ele alıyor. İlk bölümde Doss’un kırsal kesimde geçen çocukluğu ve gençliğinden kesitler izliyoruz. Doss, savaş travmasından kurtulamayan sert bir baba (Hugo Weaving) ve dini inançları güçlü bir anneyle (Rachel Griffiths) büyüyor. Anne, alkolik babanın şefkat ve ilgi yoksunluğunu dengelese de Desmond zor bir çocukluk geçiriyor. Babasının ayırmadığı kavgada kardeşinin kafasına tuğlayla vurması dönüm noktası oluyor. Kardeşi tehlikeyi atlatsa da olay, Desmond’un dine bağlılığını güçlendiriyor.

        DUYGUSAL BİR YÖNETMEN

        İkinci bölümde Doss (Andrew Garfield) gönüllü olarak orduya katılıyor. İlk eğitimleri sırasında vicdani retçi olduğunu, yani inançları gereği asla silah kullanmayacağını anlıyoruz. Mel Gibson seyircinin de Doss’a içten içe tepki göstermesini ve “Madem öyle düşünüyorsun orduda ne işin var?” diye sormasını istiyor biraz. Çünkü film bu sorunun yanıtı üzerine... Doss’un ordu içinde çektiği çileler, yaşadığı psikolojik işkenceler ve aşağılamalar bizi aslında son bölüme hazırlıyor. Gibson, önceki filmlerindeki gibi seyirciyi sarsmak isteyen tutkulu ve duygusal bir yönetmen. Filmi, Doss’un kahramanlığını kutsamak, ona haksızlık yapanların yüzlerindeki pişmanlık ve vicdan azabını yansıtmak için çektiği hissedilebiliyor.

        ANTİ-MİLİTARİST DEĞİL

        “Savaş Vadisi”, usta yönetmen Howard Hawks’un yine gerçek bir hayat hikâyesinden sinemaya uyarladığı 1941 yapımı “Sergeant York”un (Aslan Yürekli Çavuş) anti - tezi olarak da seyredilebilir. O filmdeki vicdani retçi karakter, askerlik eğitimi sırasında üstleri tarafından ikna edilir ve savaşta gerçek bir kahraman olur. Burada ise üstlerinin ikna edemediği biri var. Öte yandan, vicdani retçiliği destekleyen bir film de beklemeyin. “İnanca saygı duyun ve insanları fikirleri değil, eylemleriyle değerlendirin” diyen bir yaklaşımı var filmin. Filmin anti-militarist olduğunu da düşünmüyorum. Özellikle son muharebeye Doss’un yaptığı manevi katkıyı unutmayalım.

        ŞİDDET ABARTILIYOR

        Savaş sahnelerinin gerçekçiliğine lafım yok ama Gibson’ın şiddeti abarttığı kesin. Öte yandan, savaş sahnelerini gerçekten iyi tasarlayıp çektiğini de belirtelim. Sözgelimi, Japonların Amerikan askerlerini, ölmekten hiç korkmadan, tam bir takım ruhuyla püskürttükleri bölüm çarpıcı. Bu arada, uzun menzilli gemi topları olmasa, Amerikalıların kara savaşında Japonları alt etmesinin zor olacağı da altan alta vurgulanıyor. “Savaş Vadisi” seyre değer bir film ama çok kanlı ve sert olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Jenerik yazıları sırasında salonu terk etmezseniz, gerçek Desmond Doss’la yapılmış mini bir röportajı seyredebileceğinizi de belirtelim.

        Filmin notu: 7

        Diğer Yazılar