Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        En iyi film, uyarlama senaryo ve yardımcı kadın oyuncu dallarında Oscar’a aday olan “Gizli Sayılar” (Hidden Figures), seyirciyi 1962 yılına götürüyor ve NASA’da çalışan Afrika kökenli 3 Amerikalı kadının gerçek öyküsünü anlatıyor

        Geçtiğimiz yılki “Oscar Çok Beyaz” başlıklı protesto kampanyasının ardından Afrika kökenli Amerikalılar, bu yılın Oscar’larına ağırlıklarını koymayı başardılar. “Gizli Sayılar” bu filmlerden biri. Oscar adayı “Ay Işığı” ve “Fences” gibi ayrımcılığı dolaylı yoldan ele alan filmlerin aksine “Gizli Sayılar”, direkt olarak ırk ve cinsiyet ayrımına odaklanan bir öyküye sahip.

        AYRIMCILIK VE ÖNYARGI

        Film matematik dâhisi Catherine’in çocukluğundan görüntülerle açılıyor. Açılışın ardından gelen ilk sahne, hem Virginia Eyaleti’ndeki ırk ayrımcılığına hem de ABD’nin Başkan Kennedy önderliğinde SSCB ile girdiği uzay yarışına vurgu yapıyor. 1962 yılındayız. NASA’nın ilk hedefi, John Glenn’in Friendship 7 adlı kapsülle dünya yörüngesinde birkaç tur atmasını sağlamak... Ama işler yolunda gitmiyor. Özellikle de hesaplama konusunda... Analitik geometri alanındaki boşluğu doldurmak için, NASA’nın kadrosundaki Katherine Goble (Taraji P. Henson) getiriliyor göreve. Ama teninin rengi ve cinsiyeti nedeniyle, işini yaparken ayrımcılık ve önyargılarla karşılaşıyor. Tıpkı NASA’da çalışan diğer iki arkadaşı, Dorothy Vaughan (Octavia Spencer) ve Mary Jackson (Janelle Monae) gibi... Dorothy hak ettiği terfiyi bir türlü alamazken Mary de mühendis olabilmek için hukuk mücadelesi veriyor.

        ÜÇ KADININ MÜCADELESİ

        “Gizli Sayılar”, bugünün gençlerine inanılmaz gelebilecek ırk ayrımcılığından manzaralar sunarken üç genç kadının beyaz erkeklerin hegemonyasına karşı verdikleri mücadelenin altını çiziyor ve onların adlarını saygıyla anıyor... Yönetmen Melfi, ırkçılık karşıtı bu politik içeriği, duygusal tonu yüksek bir “başarı ve ekip çalışması hikâyesi”yle birleştiriyor. Popüler film gramerini benimseyen Melfi, seyircinin duygularını müzik, kurgu ve oyunculukla idare ediyor. Katherine’in “farklı tuvalet ve kahve” isyanını dile getirdiği sahne mesela... Orada biz de öfkemizi boşaltıyoruz. Hemen peşinden Al Harrison’un (Kevin Costner) tuvalet sorununu çözdüğü sahne geliyor ki bu, filmin ilk zirvesi. İkinci duygusal zirve ise ABD’nin ulusal gururunun yeniden tesis edilmesiyle ilgili.

        YÜZEYSEL BİR ANLATIM

        Melfi, hikâyeleri derinleştirmekten ziyade her şeyin üzerinden yüzeysel olarak geçmeyi tercih ediyor. “Irk ayrımcılığını aşan bir ABD’nin daha da güçlü olacağı” mesajına yoğunlaşıyor. Şüphesiz, ABD’nin bugününü yakından ilgilendiren bir mesaj bu. Bilgisayarların yükselişi, hesaplamacıların programcılara dönüşmesi gibi ayrıntılar da hoş; ama yan hikâyelerin hiçbiri doyurucu değil.

        NASA DESTEK VERMİŞ

        Filmin bir başka sorunu da Katherine, Dorothy, Mary ve John Glenn dışında geri kalan karakterlerin hayali ve simgesel olması. Al Harrison, NASA yönetiminin önceliklerini belirleyen iradi kararlılığı; Paul Stafford (Jim Parsons) ve Vivian Mitchell (Kirsten Dunst) ise o dönemin beyazlarındaki içselleştirilmiş ayrımcılığı ve ırkçılığı temsil ediyorlar. Filme destek verdiği belli olan NASA hem ırkçılığın bir parçası olmaktan ötürü günah çıkarıyor hem de ayrımcılığa karşı verilen mücadeledeki rolünü vurguluyor. Ama tüm bu ince politik hesapların, filmin lehine işlediğini söyleyemem. Yine de seyre değer bir film bu. ABD’nin uzay yarışına katkı yaparken varoluş mücadelesi veren o üç kadını tanımak bile yeter...

        Filmin notu: 7

        Diğer Yazılar