Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Kong: Kafatası Adası” (Kong: Skull Island), MonsterVerse adı verilen yeni bir serinin “Godzilla”dan (2014) sonra gelen ikinci filmi... Önceki filmlerden farklı olarak King Kong’u büyük şehre getirmeyen görkemli yapım, politik içeriğiyle öne çıkıyor

        1933 yapımı “King Kong”, “Güzel ve Çirkin” masalının serbest bir yorumudur. 1976 ve 2005’teki filmler de aşağı yukarı aynı güzergâhı takip eder. “Kong: Kafatası Adası” ise farklı bir yoldan ilerliyor. “Canavar”ın içindeki sevgi, kuşkusuz yine temalardan biri. Ama “sarışın”a karşı büyük bir tutku hissettiğini söylemek zor. Bu kez anahtar duygu, empati... “Sarışın” bu kez bir savaş fotoğrafçısı (Brie Larson) ve her şey iki düşman pilotun, 2. Dünya Savaşı sırasında, Pasifik’te ıssız adaya düşmesiyle başlıyor. 1945’ten sonra dünyada olup bitenleri “haber filmi” görüntüleriyle hızla anlatan film, 1973’te duraksadıktan sonra Vietnam Savaşı’ndan dönen askerlerle, bürokratlar ve bilim insanlarını devletin çıkarlarını ilgilendiren bir keşif görevinde buluşturuyor. Filmin geri kalanı egzotik bir macera...

        DOĞAL DENGENİN KORUYUCUSU

        “Kong: Kafatası Adası” bariz bir militarizm eleştirisini eksen alıyor. ABD’nin adayı asker, sismik bomba ve silahla “keşfetmeye” gelmesi bu tavrın bir yansıması. Film boyunca militarizmin “düşman ve savaş yaratma” stratejisi de kurcalanıyor. Yıllarca komünizmi yok etmeye çalışan ABD’nin hedefine ulaştıktan sonra yeni düşmanlarla yüz yüze gelmesi öyküyü şekillendiren bir unsur. Kong’u yok etmek isterken, adanın ekolojik dengesinin bozulması ve daha kötü düşmanların uyandırılması, kuşkusuz çevreci içeriğin de bir yansıması. İlk başta şuursuz dev bir canavar hissiyatı veren Kong, daha sonra ABD militarizmine karşı adadaki doğal yaşamı koruyan bir süper kahramana dönüşüyor.

        ‘KIYAMET’-‘KING KONG’ FÜZYONU

        “Kong: Kafatası Adası” adadaki besin zincirinde en yukarıya çıkmak isteyen diğer canavarları, iri yırtıcı kuşları ve dev ahtapotlarıyla “Jurassic Park”ı hatırlatıyor. Adada baş başa kalan iki düşman asker itibarıyla John Boorman’ın “Hell in the Pacific”i (1968) geliyor akla.... Komutan Packard (Samuel L. Jackson) ile Kong arasındaki çekişmenin ise Kaptan Ahab ile Moby Dick’i düşündürdüğü söylenebilir. Filmin, senaryo aşamasından itibaren “Kıyamet” (Apocalypse Now - 1978) ile “King Kong” serisinin bir füzyonu olarak tasarlandığını anlamak da zor değil. Tom Hiddleston’un filmde canlandırdığı karakterin soyadının Conrad olması, “Kıyamet”e esin kaynağı olan “Karanlığın Yüreği”nin yazarı Joseph Conrad’a bir gönderme. İki filmi buluşturan sadece 1970’ler, dönemin rock müziği, Vietnam Savaşı, helikopterler, saldırı sırasında dinlenen müzikler, boyalı yerliler ve bilinmeyene doğru yapılan nehir yolculuğu değil... “Kong: Kafatası Adası” savaşın akıl dışılığı üzerinden de ilerliyor. Kuşkusuz bu konuda “Kıyamet” kadar derinleştiğini söyleyemem. Çoğunluğu iyi kalpli karakterleriyle aydınlık, iyimser bir yanı var filmin. King Kong’u bir karakter haline getirme ve duygusal dünyasını hissettirme konusunda 2005 yapımı filmin gerisinde kalıyor. Ama özellikle görsel yanı heyecan verici... Egzotik macera janrını çağımızın sinemasıyla buluşturan görüntü yönetimi ve renk paletinin yanı sıra ses tasarımı övgüyü hak ediyor. Gerçek çekimlerle bilgisayar animasyonlarının birleşimi, “yüksek çözünürlüklü” bir gerçekçilik vaat ediyor. Teknik açıdan çok özenli ve sağlam bir iş. Çekimlerin yönetmen Jordan Vogt Roberts tarafından kâğıt üzerinde de yaratıcı bir şekilde planlandığı kesin.

        Filmin notu: 7

        Diğer Yazılar