Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ceyda Torun’un, aldığı olumlu eleştirilerin yanı sıra ABD gişelerinde elde ettiği yaklaşık 2.7 milyon dolar hasılatla da sürpriz yapan belgeseli “Kedi” nihayet Türkiye’de de gösterime girdi

        Türkiye’ye gelen yabancıların, gezginlerin öteden beri en çok dikkatini çeken konulardan biri sokaklarda özgürce yaşayan kedi ve köpeklerdir. Şehirlerin, semtlerin, sokakların hayatında önemli bir yer tutarlar ve onlara dair anlatılacak gerçekten çok şey vardır.

        İYİLEŞTİREN KEDİLER

        Ceyda Torun film diliyle kedileri anlatırken onların bize neler anlattığına da bakıyor. Filmde Batılıları şaşırtan, kedilerin İstanbul’un hayatındaki o benzersiz yeri ve insanlarla kurdukları bağ olabilir. Ama film bence kedilerin insanlara öğrettiklerini, onları nasıl değiştirdiklerini ve hayatımıza neler kattıklarını da anlatıyor... Özellikle bu yanıyla “Kedi”yi çok sevdim. Çünkü kediler, onları tanımayanların dediği gibi nankör ya da bencil değildir. Her biri kendisine ait kişiliğiyle var olur ve bizle eşit ilişkiler kurmak ister. Biz onları besler ve onlarla ilgilenirken onlar da bizi iyileştirir, hatta değiştirirler... Ceyda Torun tam da bunları anlatmak istemiş sanki.

        BELGESEL KLİŞELERİNİ BOŞVERMİŞ

        Alışıldık bir belgesel değil “Kedi”. Ceyda Torun, bilgi veren belgesel tarzını bir yana bırakıp İstanbul’un farklı semtlerinden kedi portreleri sunuyor bize. Her bölüm genelde tek bir kediye odaklanıyor. Kediler “anne”, “bıçkın” ya da “fare avcısı” gibi farklı karakterler olarak geliyor karşımıza. Filmdeki insanları da sadece kedilerle olan ilişkileri üzerinden tanıyoruz. İnsanlar kedilerin günlük hayatını, alışkanlıklarını ve kişilik özelliklerini bizle paylaşırken onları neden sevdiklerini ve onlardan neler öğrendiklerini de anlatıyorlar. Ceyda Torun filmde sokak kedilerinin bağımsız yanları, mücadeleci kişilikleri ve ayakta kalmak konusundaki becerilerini vurguluyor öncelikle...

        KEDİLERİN BAKIŞ AÇISI

        Film üç farklı “bakış açısı”ndan çekilmiş. İstanbul, bölüm aralarında sık sık havadan, kuş bakışı çekimlerle gösteriliyor. O çekimlerde kediler değil, insanlar, binalar ve sokaklar var sadece. Sonra kamera kedilerin bakış açısına iniyor ve onlarla birlikte yerden 20-30 cm yükseklikte sokaklarda dolaşıyor. Böylelikle yukarıdan hiç görünmeyen kedilerin gözünden bakıyoruz sokağa ve şehre... Hatta onlarla özdeşleşiyoruz. Tabii bir de insanların gözünden kedilere baktığımız sahneler var.

        Sadece kedilerin şirinliğiyle değil, anlatımı ve yönetmenliğiyle de ayakta duran bir film bu... Kamera kullanımının filme katkısı azımsanamaz. Çok iyi çekimler, çok hoş anlar var. Kedilerin söz dinleyen oyuncular olmadığını düşünürsek, ön hazırlık aşamasında, çekimlerde ve kurguda çok uğraşılıp özen gösterildiği ortada. Öyle ki, kedilerin görüntüleri insanların sözlerinden daha çok şey anlatıyor.

        BİR İSTANBUL FİLMİ

        Charlie Wuppermann ve Alp Korfalı’nın görüntülerinin özellikle ışık ve renk skalası açısından çok hoş İstanbul manzaraları sunduğunu belirtelim... Kediseverlerin “Kedi”yi sevmemesi mümkün değil ama sinema olarak da ortada iyi bir film olduğu kesin. Filmin en sevdiğim yanı, evimizdeki kediler bir yana, sokak kedileriyle de bağımızı, ilişkimizi hiç kaybetmememiz gerektiğini düşündürmesi oldu. Sonuçta, kediler hepimize iyi gelir...

        Filmin notu: 7

        Diğer Yazılar