Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        1982 tarihli bilimkurgu başyapıtı “Blade Runner”ın devamı niteliğindeki “Blade Runner 2049-Bıçak Sırtı” (Blade Runner 2049), ilkinin gölgesinde kalmayan, sağlam bir bilimkurgu filmi

        İLK filmin kalbimde ayrı bir yeri vardır. Özellikle replikant Roy’un ölmeden önce hatıraları yağmurdaki gözyaşlarına benzettiği o sahnenin... Roy’un kendini öldürmeye çalışan Deckard’ın hayatını neden kurtardığı sorusunun yanıtı yağmurdaki gözyaşlarında gizlidir. Kahramanlara inanmayan, karamsar, inançsız bir filmdir. Ama Rachael’in hüznü, Deckard’ın aşkı, Roy’un merhameti ve Gaff’ın vicdanı, dünyanın karanlığında birer mücevher gibi ışıldar.

        “Blade Runner 2049” ise umuda inanmak isteyen bir film. Replikant Sapper’ın (Dave Bautista), kendisini öldürmeye gelmiş avcı K’ya (Ryan Gosling) mucizeden söz etmesinin ardından film boyunca K dahil herkes “mucize”nin peşine düşüyor. “Mucize” bir insanın kendisini adayacağı bir fikrin simgesi aynı zamanda. “Blade Runner 2049” ilk filmden de beter, öylesine karanlık, umutsuz bir gelecekte geçiyor ki, mucizenin varlığı daha iyi bir geleceğe duyulan inancın tohumu anlamına geliyor.

        BAŞKA BİR KAFANIN ÜRÜNÜ

        Yönetmen Denis Villeneuve’ün Andrey Tarkovski filmlerini andıran bir görsel dünya kurması şaşırtıcı değil. Tarkovski inancı, zamanın akışı, canlı ve cansız varlıkların durağan görüntüleri üzerinden hissettirir. Tarkovski filmlerinde karakterler durur, düşünür ve bekler. “Blade Runner 2049” da umutla bekleme ve sabır filmi... Sapper ıssızlığın ortasındaki çiftliğinde, Deckard (Harrison Ford) “kıyametin rahmi”nde, “hatıra yapıcı” kız fanusun içinde, Wallace (Jared Leto) cehennemi andıran ininde telaşsız bir bekleyiş içindeler. Asi replikantlar bile devrim için doğru zamanı bekliyor.

        “Blade Runner 2049”, günümüzü acı dolu bir geçiş dönemi olarak görüyor. Köleleştirilmiş çocuk işçiler, çöplüklerde yaşayan “sistem dışı” kanunsuzlar, gökdelenlerin daracık dairelerinde yaşayan yoksullarıyla dünya cehennemi bir yer. Başka gezegenlere kaçan zenginleri hiç görmüyoruz. K gerçek aşkı bir bilgisayar yazılımı olan Joi’de (Ana de Armas) buluyor. Hologram olarak görünebilen Joi, filmin en güvenilir ve iyi kalpli karakteri. Ama bir var, bir yok... Zaten film, ilk anlarından itibaren sanal gerçekliğin geçiciliğini ısrarla vurguluyor.

        İnsana değil, insanlığa dair bir umut var filmde. Aşk, dostluk, dayanışma, vicdan, kendini adama, özveri, ahlak gibi tüm insani değerleri replikantlar ve yapay zekâlar yaşatıyor... İlk filmin renk paletleri ve müziğinden esinler olsa da “Blade Runner 2049”, “başka bir kafa”- nın ürünü... Sis, pus, yağmur ve kar altındaki Los Angeles’ta gökyüzü hep gri... Usta görüntü yönetmeni Roger Deakins, bir zamanlar Doğu blokundaki sinemacıların kullandığı renk paletlerini hatırlatan bir kış atmosferi kuruyor. Sahnelerin çoğunda tek renkli tonlar hâkim...

        BİR AKSİYON FİLMİ DEĞİL

        Bir devam filmi, sevdiğiniz dünyaya ve karakterlere geri dönüş fırsatıdır. “Blade Runner 2049” daha fazlasını başarıyor. Kendi dünyası ve kendi karakterleriyle hikâyeyi sürdürüyor, farklı şeyler söylüyor. İleride bir klasik olarak kabul edilir mi, bilemem. Tek bildiğim, karizmatik bir kötü adam olması için uğraşılmış klişe Wallace karakteri dışında filmi çok sevdiğim... Son olarak, “Blade Runner 2049”un bir aksiyon filmi olmadığını, hatta biraz abartma pahasına büyük bütçeli bir “sanat filmi” olduğunu söyleyebilirim.

        SANSÜR GÖLGESİ

        Filmin fragmanında yer alan ve çıplaklık içeren bir sahne, basın gösteriminde farklı bir kadrajla merkezdeki iki karaktere zoom yapılarak gösterildi. İddialar doğruysa ve bu Türkiye’ye özel bir otosansürse kesinlikle kabul edilebilecek bir durum değil.

        Filmin notu: 8

        Diğer Yazılar