Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Star Wars serisinin efsanevi kahramanı Han Solo’nun gençlik yıllarını anlatan “Han Solo: Bir Star Wars Hikâyesi” (Solo: A Star Wars Story) gösterime girdi. Aksiyonla macerayı özel efektlerle bir araya getiren film bir uzay western’i havası taşıyor.

        1977 tarihli ilk “Star Wars”, Han Solo’nun tarafını seçmesi ve Asi’lerin yanında direnişe katılması üzerine bir filmdir aynı zamanda... Önce çıkarlarını savunan bir kaçakçı olarak tanırız onu ama özünde iyidir ve başlangıçta gönülsüz de olsa galaksinin efsane kahramanlarından biri haline gelir. Aşağı yukarı aynı fikri farklı şekilde işleyen “Han Solo: Bir Star Wars Hikâyesi” bizi onun gençlik yıllarına götürüyor. Han (Alden Ehrenreich), ailesiz, köksüz, yalnız bir genç... Suç örgütleriyle imparatorluğun el altından işbirliği yaparak galaksiyi yönettiği, karanlık, umutsuz bir çağda yaşıyor. Lady Proxima adlı çete reisinin gözetiminde bir köle hayatı sürdürüyor. En büyük arzusu, gönlünü kaptırdığı Qi’ra (Emilia Clarke) ile birlikte gezegenden kaçmak ve pilot olmak. Ama hayat, her ikisini de farklı yerlere sürüklüyor. Ayrılmadan önce uzay limanındaki o çaresiz halleri, çağımızın yoksul göçmenlerini ve mültecilerini hatırlatıyor.

        DERİNLİKLİ BİR FİLM DEĞİL

        Star Wars serisinin tecrübeli yazarlarından Lawrence Kasdan’ın, oğlu Jonathan Kasdan’la birlikte yazdığı senaryo, iki gencin suç ve kötülükle dolu bir dünyada ayakta durma çabaları üzerinden şekilleniyor. Hikâyenin, iyi ile kötü arasında tercih yapma meselesini ele aldığı söylenebilir. Han Solo, kendi çıkarlarıyla ahlaki açıdan doğru olan arasında seçim yapmak zorunda kalıyor. Ne var ki, Han’ın iç çatışmaları ve çelişkileri açısından etkileyici bir karakter olduğu söylenemez. Harrison Ford’un oynadığı olgunluk yıllarındaki o matrak sinizminden de pek iz yok. İyimser, güleryüzlü, toy bir genç...

        Asıl ilgiye değer iç çatışmaları Han’dan ziyade Qi’ra ile Beckett yaşıyor. Woody Harrelson’un canlandırdığı Beckett, zaten anahtar karakter. Dryden Vos (Paul Bettany) adlı suç baronu için çalışan Beckett, başkalarına güvensizliği ve bencilliği hayat görüşü yapmış biri. Öte yandan, Han için baba gibi... Filmin duygusal olarak bana dokunan yanı, Han’ın Qi’ra ve Beckett’le olan güven, sevgi ilişkisi oldu. Ama “Son Jedi” ya da “Güç Uyanıyor” gibi derinlikli bir film değil kesinlikle...

        MİZAH DUYGUSU ZAYIF

        “Solo”, aksiyonun baştan sona her şeye hâkim olduğu uzay western’i havasında çekilmiş hafif bir film. Kaçma kovalamaca, dövüş ve silahlı çatışma sahnelerinin ardı arkası kesilmiyor. Hatta tren soygunu gibi birkaç sahne dışında aksiyonun çok uzadığı ve dramatik sahneleri özlettiği söylenebilir.

        Yer yer eğlenceli de olsa mizah duygusu zayıf.

        Dolayısıyla filmin ilk yönetmenleri Phil Lord ve Chris Miller ikilisinin işine neden son verildiğini anlamak mümkün. Belli ki Ron Howard, Kasdan’ların senaryosuna sadık, yapımcıların istediği gibi ciddi bir film çekmiş. Bu arada, Chewbacca (Joonas Suotamo) ile birlikte en sevdiğim yan karakter Phoebe Waller- Bridge’in seslendirdiği isyankâr droid L3 oldu. Droidlerin özgür iradesini savunan ve sömürüye, ayrımcılığa karşı çıkan L3, bence filmin gizli kahramanı...

        Sonuç olarak, “Solo” orta karar, sürükleyici bir aksiyon. Kötü bulmadım ama çok sevdiğimi de söyleyemem.

        Filmin notu: 6.5

        Diğer Yazılar