Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazanan “Kış Uykusu” gösterime girdi. Anadolu’daki bir butik otelin sahibi eski tiyatrocu Aydın karakterinin ve çevresindekilerin hayatından bir kesit aktaran film, getirdiği aydın eleştirisiyle de dikkat çekiyor.

        Filmin notu 7

        Son yıllarda yönetmenlerin çoğu, daha çarpıcı ve olağandışı olanın peşinde koşuyor. Bildik hikâyeler ya aşırı biçimci bir anlatım ya da tanıdık formatlarla karşımıza geliyor. Yeni olan bir şeye rastlamak zor. Nuri Bilge Ceylan ise ters yönde ilerliyor. “Büyük”, etkileyici öykülerle işi olmuyor. İnsan doğası ve psikolojisi üzerine ipuçları veren ince durumların, kritik anların peşine düşüyor. Seyirciye üstten bakmadan, ahlak dersi vermeden adeta meraklı bir araştırmacı gibi ısrarla insan ruhunu didikliyor. Son sözü ise seyirciye bırakıyor. Bu özellikleri onu, farklı şeyler görmek isteyen, seyircinin zekâsına saygı duyulmasını isteyen eleştirmenler ve jürilerin gözdesi haline getiriyor.

        İLETİŞİMDEN KAÇIŞ

        “Kış Uykusu”nda Nuri Bilge Ceylan, Haluk Bilginer’in canlandırdığı eski tiyatrocu Aydın karakteri üzerinden samimiyetsizliğe, iki yüzlülüğe, hamasetle geçen bir hayata ve bunun acıklı sonuçlarına bakıyor. Aydın’ın alt sınıflarla içtenlikten tümüyle uzak, önyargılarla dolu ilişkisi, ister istemez Türkiye’nin son dönemlerinde yaşanan sancıların nedenleri üzerine de düşündürüyor seyirciyi. Aydın, kültürel anlamda kendisinden aşağı gördüğü insanlarla yüzleşmekten, gerçek bir iletişim kurmaktan kaçıyor. Hamdi (Serhat Kılıç) ile olan ilişkisinde olduğu gibi onları aydınlanmaya muhtaç, umutsuz vakalar olarak görüyor. Oteldeki motosikletli genç (Mehmet Ali Nuroğlu) ise, şehirli yeni nesiller üzerinde etkili olmadığını sezdiriyor ona.Yerel gazetedeki köşesinde de özgün fikirler ortaya koymadan, ortalama değerler üzerinden sesleniyor okurlarına.

        BİR PORTRELER FİLMİ

        Kız kardeşi Necla (Demet Akbağ) ile olan uzun diyaloglarından, onun için aydın olmanın öncelikle başkaları üstünde iktidar kurmak anlamına geldiğini hissediyoruz. Karısı Nihal (Melisa Sözen) ile ilişkisi ise ekonomik gücünü gerektiğinde nasıl acımasızca kullanabileceğini gösteriyor. Finale doğru, kız kardeşi ve karısının eleştirilerine içten içe hak verdiğini ama artık değişemeyeceği için “kış uykusu”na sığındığını anlıyoruz. Yılkı atını serbest bırakması, yardım kampanyası konusundaki acıklı tutarsızlıkları, finalde karısına ilk kez dürüst şeyler söylemesi ve “Türk Tiyatrosunun Tarihi” adlı o “büyük” kitap projesine başlaması çelişkilerinin, arayışlarının asla dinmeyeceğinin göstergeleri. Klasik senaryo anlayışında karakterler kendilerini keşfeder, sorunlarına çözüm yolları bulurlar. “Kış Uykusu”nda ise karakterler aynı kalırken seyirci onların çıkmazlarının gerçek nedenlerini keşfediyor. Bu yanıyla, “sinema diliyle resmedilen bir portreler filmi” olarak bakılabilir. İç mekânlardaki parçalı, aynalı kadrajlar; dış mekânlarda ise karakterin çoğunlukla merkezde yer aldığı hüzünlü portreler “Kış Uykusu”nun taşrada can sıkıntısıyla boğuşan insan imgeleri üzerine bir film olduğunu da söylüyor bize. N. Bilge ve Ebru Ceylan’ın özellikle hikâye oluşturma ve senaryo konusundaki yenilikçi tavırlarını, uzun diyaloglar konusundaki cesaretlerini önemsiyorum. Ama özellikle Nihal ve Necla’nın diyaloglarının bir bölümünün hayli kitabi kaçtığını düşünüyorum. Finale doğru Nejat İşler’in oynadığı karakterin verdiği “insanlık dersi”ni de Ceylan sinemasının özüne aykırı buluyorum. Bu sahne bir melodramdan alınmış gibi duruyor ve öykünün dengesini bozuyor. Tavşan avı sahnesi de farklı değil. Necla karakterinin aniden “filmden çıkması” ise tuhaf...

        SAHİCİ KARAKTERLER

        Ceylan filmleri arasında bir sıralama yapsam “Kış Uykusu”nu ön sıralara koymazdım. Ama bu, filmi sevmediğim anlamına gelmiyor. Ceylan’ın ilk kez daha sıcak renkleri tercih ettiği, planları uzatmadığı ve yer yer fon müziği kullandığı “Kış Uykusu”, birbirinden sahici karakterler yaratan oyuncularıyla da akıllarda yer edecek bir film. Favori sahnem, öğretmen Levent (Nadir Sarıbacak), Suavi (Tamer Levent) ve Aydın’ın sarhoş olup vicdan tartışması yaptıkları sahne. Süresinden ve içerdiği çok uzun diyaloglardan çekinmeden gidin bu filme. Ceylan’ın ince ironisiyle yer yer gülecek; sınıflar arası ilişki ve gerginliklerle ilgili samimi gözlemlerden etkileneceksiniz. Ceylan finalde ise karakterleri kendi acıları, sizi de kendi düşüncelerinizle baş başa bırakacak...

        Diğer Yazılar