Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÖNCE, şu cümleleri okuyalım:

        “NATO ortağına bir anlamda dirsek çeviriyorsun. NATO ortağına yapman gerekeni yapmıyorsun. NATO ortağına düşmanlık eden, bölmeye, parçalamaya çalışan çapulcularla haşır neşir oluyorsun. Darbeciyi ver, vermezsin. Teröristle iş tutma, tutmaya devam edersin. Günahsız yere banka genel müdür yardımcısını tutar yargılarsın. Bu nasıl olacak?”.

        Bu sözler sıradan bir kişiye değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı Binali Yıldırım’a ait. Binali Bey, geçen gün BBC’ye verdiği demeçte işte böyle diyor.

        Başbakan’ın kimi kasdettiğini söylememe lüzum yok ama yine de yazayım: Amerika’dan bahsediyor, yani dostumuz ve müttefikimiz Amerika Birleşik Devletleri’nden...

        Washington ile mevcut ittifakımızın derûnundaki niyetleri anlayıp müttefikimizin ne yapmak istediğini çözebilene helâl olsun!

        Geçmişte kurduğumuz ittifaklara da dikkat ettiğiniz takdirde, muharebelerdeki silâh arkadaşlarımızın dostluğa sığmayan davranışları ile sık sık karşılaştığımızı, hattâ niyetlerinin ittifakın tâ en başından itibaren farklı olduğunu ama ne yapmak istediklerini bir türlü farkedemediğimizi görürsünüz...

        İTTİFAK ÖNCESİ HAKARET

        Amerika’dan bir önceki büyük müttefikimiz Almanya ile münasebetlerimizi ve aramızda çıkan gerilimleri düşünün...

        Birinci Dünya Savaşı öncesindeki ittifak hazırlıkları sırasında zamanın Alman İmparatoru İkinci Wilhelm, diplomatlarından gelen Türkiye ile ilgili raporların üzerini hakkımızda hiç de nazik olmayan ifadelerle doldurmuştu, notlarında hakaret ile küçümsemenin bini bir para idi ve imparatorun bu davranışı Almanya ile silâh arkadaşlığı ettiğimiz muharebe günlerinde de değişmedi, aynen devam etti.

        İttifakın ilk senelerinde de zaten tuhaflıklar görülüyordu: Türkiye ile Almanya’nın yakınlaşması İkinci Abdülhamid’in iktidarı sırasında başlamış, Almanya’dan ardarda askerî misyonlar gelmişti ama donanmamızın başdanışmanı o günlerde bir İngiliz idi, kara ordumuzda da Fransız müşavirler vardı.

        İngiliz ve Fransız danışmanlar sonradan memleketlerine gönderildiler, meydan Almanlar’a kaldı ama savaş senelerinde mütteffiklerimiz ile canciğer olduğumuzu zannetmeyin...

        Bize koskoca bir imparatorluğa mâlolan bu ittifakın ardından Alman müttefiklerimiz ile aramızın muharebeye, yani silâhlı çatışmaya kadar bozulduğunu da pek bilmeyiz...

        PEK BİLMEDİĞİMİZ MUHAREBE

        Kısaca anlatayım: Dünya savaşının sonuna doğru Kafkasya’daki petrol kaynaklarına hâkim olma çabası yüzünden Almanya ile aramız şeker-renk olmuştu. Enver Paşa’nın Bakü petrollerine Almanlar’dan önce elkoyabilmemiz için kardeşi Nuri ve amcası Halil Paşalar’ın kumandasında Kafkasya’da başlattığı harekâtın Berlin’i telâşlandırması üzerine başlayan gerginlik silâhlı çatışma hâlini almış, Türk ve Alman birlikler 10 Haziran 1918’de Vorontsovka’da muharebeye tutuşmuş ve müttefikimiz Almanlar bize esir düşmüşlerdi!

        İttifak tarihimiz işte böyle daha birçok tuhaflık ve müttefiklerimizden yediğimiz kazıklar ile doludur... Dolayısı ile Amerika’nın senelerdir mücadele ettiğimiz silâhlı gruplara binlerce TIR dolusu silâh göndermesi, bazı Amerikalı subayların bizi açık açık tehdide kalkışması, Washington’un Ortadoğu’da sınırları değiştirme hayallerinin artık âşikâr olması ve “müttefik” kavramı ile uzaktan-yakından alâkasız bütün bu hadiseler, ittifakların bizim için hâlâ pek hayırlı olmadığını zaten göstermektedir...

        Peki ama güvenlik meselelerimizin geleceği konusunda bundan sonra ne kararlar vereceğiz ve daha doğrusu Başbakan’ın da merak ettiği gibi “Bu nasıl olacak?”...

        Dua edelim de, yeni bir Vorontsovka yaşanmasın!

        Diğer Yazılar