Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Gazetelerde okumuş, TV’lerde işitmişsinizdir: Soprano Leyla Gencer, geçen birkaç gün önce Milano’da vefat etti.

        Vefatından hemen sonra gelen haberlerde, naaşının uzun seneler kadrosunda bulunduğu La Scala Operası’ndaki Santa Basila Kilisesi’nde yapılacak dinî törenden sonra yakılacağı, küllerinin de vasiyeti gereği Türkiye’ye getirilerek Ortaköy’de törenle Boğaz’ın sularına serpileceği söyleniyordu.

        Bu haberleri okuduktan sonra Leyla Gencer’in ardından “Allah rahmet eylesin” mi, yoksa “Toprağı bol olsun” mu demem gerektiğine karar veremedim. Bu yüzden eskilere ait bir tabiri kullanıyor ve “Dinince dinlensin” diyorum.

        Leyla Gencer, batının sanat çevrelerinde yer edinebilmiş nadir Türk vatandaşlarından ve 20. asır opera tarihinin başarılı olmuş sanatçılarındandır, bunda şüphe yok. Ama, birileri şimdilerde yaptıkları gibi Gencer’i “son diva” yahut “Maria Callas’ın rakibesi” diye nitelemeye başladılar mı, iş değişir ve başka bir hâl alır.

        Klasik müziğe, özellikle de operaya azıcık merakı olanlar bile gayet iyi bilirler: Leyla Gencer’in Batı’da icra-yı sanat etmeye başladığı senelerde, opera dünyasında öncelikle iki sopranonun, Maria Callas ile Renata Tebaldi’nin adları vardır. 50’li ve 60’lı yılların opera sevenleri “Callascılar” ve “Tebaldiciler” diye ikiye ayrılmışlardır.

        İkisinden birini tercih etmek zevke göre değişir ama, Callas’ın sahneyi doldurma bakımından Tebaldi’den çok daha ileride olduğunu Tebaldiciler de kabul etmişlerdir. Zira, efsane şef Arturo Toscanini’nin “melek sesli” dediği Renata Tebaldi vücut bakımından biraz fazla hacimlidir ve oyunculuğu muhteşem sesinin yanında hayli geridedir. Clement Fracassi, 1953’te çevirdiği Aida’da başrolü bu yüzden Sophia Loren’e oynatmıştır, fonda ise Tebaldi’nin sesi vardır. Hele, Aida’nın savaşa giden Radames için söylediği “Ritorna vincitor” (zaferle dön) aryası! Tebaldi ve Sophia... Merak edenler filmin DVD’sini bulup seyredebilirler.

        Yine o senelerde Kirsten Flagstad, Elisabeth Schwarzkopf, Victoria de Los Angeles yahut Irmgard Seefried gibi Callas ve Tebaldi’den daha yaşlı başka önemli sopranolar da var olmasına vardır ama, o devirde “soprano” dendiğinde akla gelen ilk iki isim, Callas ile Tebaldi’dir.

        Ve, işin açıkça söylemem gereken asıl önemli tarafı: Bu isimlerin yanında bir “Leyla Gencer” maalesef yoktur! Leyla Gencer beğenilmiş ve takdir görmüş bir sanatçıdır fakat, adı bu sopranolarla birarada anılmamıştır. “La Diva Turca” yahut “La Regina” gibi ünvanlar müzik eleştirmenleri tarafından Gencer için bazı icralarının ardından mutlaka kullanılmıştır ama, “Diva” ünvanı opera tarihinde hep diğer sopranolara verilmiştir. Callas ise artık “Diva” değil, “Divina”, yani “İlâhî”dir.

        Leyla Gencer vasat bir soprano mu idi? Tabii ki hayır! DVD yahut VHS şeklindeki bazı kayıtlarını temin etmek bugün artık gayet kolaydır; getirtir, dinler ve kararınızı verirsiniz. Bu karar, büyük ihtimalle Gencer’in çok iyi bir icracı olduğu şeklinde tecelli edecektir. Kaldı ki, Türkiye gibi opera geçmişi çok kısa olan bir memlekette yetişen bir sanatçının uzun seneler boyu La Scala’da sahneye çıkma başarısını göstermiş olması, onunla iftihar etmemiz için zaten kâfidir.

        Ama...

        Leyla Gencer’in ismi, kendi meslekî kariyerlerini başkalarının adını aşırı şekilde yüceltmeye ve onları putlaştırıp efsane haline getirmeye endeksleyenlerin sermayesi olmak üzere... Unutmayalım: Gencer daha hayatta iken başlayan bu aşırı abartmalar ve hele “Öyle bir sopranoydu ki, Callas’ı bile kıskançlık krizlerine sokmuştu” gibisinden komiklikler opera gibi büyük bir sanata ve çok daha önemlisi, Leyla Gencer’in hatırasına saygısızlıktan ibarettir.

        “Boğaz’a kül serpme” meselesine ise, isterseniz hiç girmeyelim!

        muratbardakci@haberturk.com

        Diğer Yazılar