Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        12 Eylül aylardan buyana tartışılıyor, savcılar darbe liderlerinin ifadelerini alıyor, dâvanın ilk celsesi için gün veriliyor, hattâ Anayasa'nın o dönemden kalma maddeleri bile değiştiriliyor ve "1980 darbesinin izlerinin mutlaka silineceği" söyleniyor...

        Ve bütün bunlar yapılırken tam aksi istikamette ve gayet tuhaf bir başka iş ediliyor: Türkiye'nin başına 12 Eylül'ün musallat ettiği bir kurum yeni çıkartılan kanun kuvvetinde bir kararname ile daha da güçlendiriliyor, kuruma tam bir emir komuta zinciri ve "tek adam" hâkimiyeti getiriliyor!

        Türk Tarih ve Dil Kurumları'nın bağlı olduğu "Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu"ndan bahsediyorum.

        Yüksek Kurum, 12 Eylül yönetiminin eseriydi! Atatürk'ün vasiyetnamesine dayanarak İş Bankası'nın yıllık kârının bir bölümünün vârisi olan ve özerk statüye sahip bulunan Dil ve Tarih Kurumlarının boynuna darbeden sonra bir esaret halkası geçirildi, "Yüksek Kurul" adı verilen bir yapı oluşturuldu, her iki kurum da buraya bağlandı ve kurumların hem özerklikleri, hem de bilimsel kimlikleri ağır bir darbe yedi.

        Anayasa Mahkemesi'nin sonraki senelerde Tarih Kurumu'nun kuruluş kanununu iptal etmesi üzerine iş daha da çetrefilleşti ve kurum bırakın faaliyet göstermeyi, hesaplarında bulunan paraları bile kullanamaz ve bir iş yapamaz hâle geldi.

        AYAĞA KALDIRDI, YEDİLER!

        Kitap ve yayın konularında Türkiye'nin en yetkin hocalarından olan Prof. Dr. Ali Birinci'nin 2008'de Tarih Kurumu'nun başına tayin edilmesi ile eski günlere biraz dönülür gibi oldu, senelerdir her ne akla hizmetse kapalı tutulan matbaa yeniden açıldı ve kitap yayınına tekrar başlandı.

        Ama mâlûm çarklar yeniden döndü, süresi geçen Eylül'de dolan Prof. Birinci'nin sözleşmesi uzatılmadı ve bu arada bir başka iş daha yapıldı, çıkartılan kanun kuvvetinde kararname ile 12 Eylül'ün Dil ve Tarih Kurumları'nın başına tebelleş ettiği "Yüksek Kurul"un yapısı değiştirildi! 1980 darbecilerinin bile aklına gelmeyen tuhaf bir şekle büründürüldü; yeni başkanlıklar, daireler, vesaireler oluşturuldu, diğer iki kurum Yüksek Kurul'un birer emireri, patronundan izin almadan iş yapamayacak sıradan birer memuru hâline getirildi ve Tarih Kurumu'nun koskoca matbaası da Karakuşî bir hükümle kapatıldı!

        Netice mi? Her iki kurum da şu anda meflûç, yani felçli halde!

        Yüksek Kurul'un başında Tarih Kurumu'nun başkan vekilliğini de üstlenmiş ve yaş haddinden emekli olmasına sadece birkaç ay kalmış bir profesör var, kuruma beş aydan buyana başkan tayin edilmiyor, görev süreleri biten başkan yardımcılarının yerlerine de yenileri atanmıyor.

        Tarih Kurumu'nın başına geçmeleri teklif edilen İstanbul'daki işin erbâbı bazı hocalar "başkan" değil "kapıkulu" arandığını bildikleri için teklifleri geri çevirirlerken Anadolu'da yeni kurulan üniversitelerin yeterliliklerini henüz ispat edememiş kimi hocaları da başkanlık için yanıp tutuşuyorlar ve kulis faaliyetleri sürüp gidiyor. Her iki kurumun banka hesaplarında yüzmilyarlarca lira bulunmasına rağmen ne yayın yapılıyor, ne de burs verilebiliyor. Koskoca iki kuruluş işte böylesine âtıl ve kaderlerine teslim olmuş vaziyette endişe dolu bir bekleme içerisinde!

        CHP'NİN İTİRAZ HAKKI

        Meselenin bir başka tarafı daha var: Hukukçular, İş Bankası'nın gelirlerini her iki kuruma nakletmekle görevli olan Cumhuriyet Halk Partisi'nin, "çıkartılan kanun kuvvetindeki kararnamenin Dil ve Tarih Kurumları'nın özerkliklerini ortadan kaldırdığı" gerekçesi ile mahkemeye giderek ödemenin yapılmamasını isteme hakkının doğduğunu söylüyorlar!

        Her iki kurumu bu hale getiren ve Türk tarihçiliği ile Türkoloji'ye büyük darbe vuran bu yeni uygulama hakkında yazmaya önümüzdeki günlerde de devam edeceğim ama şimdilik şu kadarını söyleyeyim:

        Çağdaş Türkiye'nin akademik alanda birer yüzakı olan Dil ve Tarih Kurumları'nı "geriatri kulübü" haline getirmeye kimsenin hakkı yoktur; "Anadolu'daki üniversitelerden birinden kadro alıp emeklilik yaşı sınırını 72'ye çekmek" gibisinden heveslere kapılmak da çok ayıptır!

        Diğer Yazılar