Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GAZZE'de yaşanan son facia, toplumda İsrail'e karşı nefret dolu bir tepki yaratırken Filistin'in İsrail'in kuruluşundan önceki vaziyetini yani Siyonizmin 19. asırda ortaya çıkmasından itibaren yaşananları ve özellikle de Sultan Abdülhamid'in Filistin'e Yahudi göçüne izin vermemesi sebebiyle tahtından indirilmiş olduğu yolunda uzun seneler önce ortaya atılan iddiaları yeniden gündeme getirdi...

        Bu iddialara, son iki-üç seneden buyana bir de mektup ilâve edildi: Abdülhamid, güya, tahtından indirilmesinden sonra gönderildiği Selanik'ten mensubu olduğu Şâzelî Tarikati'nin Şam'da yaşayan Mahmud Ebu Şamat adındaki şeyhine 1913 Eylül'ünde bir mektup yazmış ve "Jöntürkler, beni, Yahudiler'in Filistin'e yerleşmesine izin vermediğim tahtımdan indirdiler" demişti.

        İsrail'in Gazze'ye yaptığı son saldırının ardından işte bu mektup da gündeme geldi. TV'lere çıkan bazı tarihçiler ve tarih profesörleri mektubu yorumlayıp Abdülhamid'e atfedilen ifadelerin ne kadar doğru olduğunu uzun uzun anlattılar, hâlâ da anlatıyorlar...

        Teknik ayrıntılara temas etmeden önce, kısaca söyleyeyim: Sultan Hamid'e ait olduğu iddia edilen bu mektup acemice hazırlanmış ucuz bir düzmeceden ibarettir!

        Düzmecedir, zira mektubun üslûbunun Osmanlı ifade ve hitabet kaideleri ile hiçbir alâkası yoktur. Yazı da, altındaki imza da Sultan Abdülhamid'e ait değildir ve "Ey benim kerameti bol güzel şeyhim! Mübarek ellerinden öperim... Jöntürkler'in bana neler ettiğini ah bir bilsen..." gibisinden ucuz ifadeleri bir padişaha mâletmek, cehaletten de öte bir iştir!

        Hükümdarlığının yanısıra senelerce hilâfet makamında da bulunmuş olan bir kişi, muhatabı kendi şeyhi bile olsa, "Mübarek ellerinizden öperim, dualarınızı benden esirgemeyin, ablamgillere, dayımgillere de çok selâm ederim. Ayşe'yi everdiniz mi?" gibisinden okuma-yazmayı yeni sökmüş bir kişinin kaleminden çıkma ve asker mektubunu andıran ifadeler kullanmaz.

        Bitmediiii! Sultan Abdülhamid mektubun yazıldığı söylenen 22 Eylül, yani yeni tarihle 4 Ekim 1917 günü iddia edildiği gibi öyle Selânik'te falan değil, İstanbul'da, Beylerbeyi Sarayı'ndadır. Şeyhine mektup göndermesini bir tarafa bırakın, aldığı her nefes bile gayet sıkı kontrol altındadır ve çocukları ile bile haberleşememektedir. Bu kadarla kalsa, iyi... Hususi doktoru Atıf Hüseyin Bey'in Prof. Metin Hülagü tarafından yayınlanan günlüklerinde sabık hükümdarın 1913 Eylül'ünü şiddetli bir gribe yakalanmış vaziyette ve 38 ateşle geçirdiği yazılıdır. Üstelik, Sultan Abdülhamid'in "Mahmud Ebu Şamat" adında bir şeyhinin mevcudiyeti de şimdiye kadar hiç işitilmemiştir!

        Mektubun düzmece olduğu konusunda yazacak daha çok şey var ama artık şu kadarını söyleyeyim: Elinden az da olsa tarihî evrak geçmiş olan hemen herkes, Abdülhamid'e atfedilen bu mektubun ucuz bir sahtekârlık olduğunu ilk bakışta, derhal anlar!

        Son dönem Türk tarihine musallat olmuş bazı belgeler vardır ve bunların başında yine Abdülhamid'e atfedilen düzmece "Hatıralar" gelir. Süleyman Nazif'in kaleme aldığı bu sahte hatıralar sonraki senelerde bir gazeteci tarafından daha da genişletilip defalarca yayınlanmış, içerisine Abdülhamid dönemi ile ilgili hemen her sorunun bir şekilde cevabı konmuştur. İşin en acı tarafı da, bu sahte hatıratın bazı tarihçilerimiz tarafından hâlâ kaynak olarak kullanılmasıdır.

        Acemice imal edilmiş sahte belgelere şimdi Abdülhamid'in mektubu olduğu söylenen palavra mektup da ilâve edildi. 1970'lerin başında bir Arap dergisinde yayınlanan bu düzmece mektup 40 sene sonra ısıtılıp ortaya sürüldü ve bazı tarihçilerimiz tarafından sanki gerçekmiş gibi tepe tepe kullanılıyor! Bu iş yapılırken Abdülhamid'in sürgün günleri hakkındaki tek doğru kaynak olan Prof. Metin Hülâgü'nün kitabı ve Prof. Vahdettin Engin'in Sultan Abdülhamid ile Filistin'den toprak talebinde bulunan Siyonistler arasındaki temasları belgeleri ile gösteren "Pazarlık"ı gibi ana kaynaklara bakmanın şart olduğu düşünülmüyor, bu eserlere belki de işlerine gelmediği için müracaat etmiyorlar.

        Acemice hazırlanmış düzmece bir belgenin 33 sene boyunca tahtta kalan ve protokole son derece riayetkâr olduğu bilinen Sultan Abdülhamid gibi bir hükümdara mâledilmesi, tarihe saygısızlığın yanısıra hükümdarın hatırasına da hakarettir.

        Diğer Yazılar