Nefret rantiyeleri
50'li senelerde yayınlanmış bazı kitaplar vardı, bunları 70'lerde okumuştum...
Neler neler yazmışlardı! İstiklâl Savaşı diye birşey aslında yaşanmamıştı, göstermelik birkaç muharebeden ibaretti; işin gerisinde Mustafa Kemal Paşa'nın İngilizler ile yaptığı gizli pazarlıklar vardı ve sözde bir bağımsızlık karşılığında hilâfeti kaldırmıştık...
Ardından bambaşka bir nesil yaratmak için kollar sıvanmış, özellikle de İsmet Paşa zamanında milletin inancını ve kimliğini değiştirebilmek için elden gelen herşey yapılmıştı... Türkiye gerçi bağımsız gibi görünmüştü ama karşılığında hilâfeti vermiştik ve hilâfetsiz bir Türkiye işgalden bile beterdi.
Bu zihniyet, sonraları işin içine Yahudiler'i, masonları ve Selânik dönmelerini de dahil etti! "Lozan" dediğiniz iş, Ankara'nın bu gruplara ve İngiliz dayatmasına teslim olması idi, bu teslimiyet Lozan'daki ikinci delegemiz Rıza Nur'un bütün çabalarına rağmen Türkiye'ye herşeyini, hattâ Musul'u bile kaybettirmişti...
MUSUL PARANOYASI
Bu saçmalıklar seneler boyu okundu ve okuyanların çoğu bunlara inandılar! Allah'ın tek bir kulu çıkıp "Dünya Savaşı'nda her cephede çöktük, İstanbul bile işgale uğradı... Fransızlar'ın Senegal'den getirdikleri zenci askerlerin Ortaköy'de, Bebek'te, Rumelihisarı'nda yaptıkları rezaletleri hatırlayanlar hâlâ hayatta... Savaşta galip mi gelmiştik de Musul'u alabilecektik?" diye sormadı. Rıza Nur'un hatıralarındaki iddialar ile Lozan'ın görüşme zabıtlarını karşılaştırmak bir türlü düşünülmedi, bu palavralar yumağına inananların sayıları arttıkça arttı.
90'lı ve 2000'li senelere gelinince, ortaya bu defa başka bir moda çıktı: Siyaset tarihimizde isim sahibi kim varsa hepsinin aslında Yahudi, siyonist ve mason olduklarını iddia etmek ve yaptıkları her işi büyük bir komplonun parçası gibi göstermek!
Böyle yaptılar, zira bu tuhaflıkları geveleyip yazıp çizmek çalışmaya, öyle derin araştırmalar yapmaya, arşivlerde ve kütüphanelerde dirsek çürütmeye ihtiyaç göstermiyordu... Oturduğunuz yerden uydurmak kolay ve zahmetsizdi, komplo teorilerine zaten meraklı bir millet olduğumuz için saçmalığın her çeşidi rağbet görürdü ve palavralarınız ne kadar fazla ise bir kesimin gözünde o derece büyük üstad olur, oturduğunuz yerden gayet rahat şekilde büyük paralar da kazanabilirdiniz...
Bunların hepsi yaşandı, meselâ asıl niyetleri Mustafa Kemal'in "Türk olmadığını" iddia edip bunu ranta çevirmek isteyenler yazıp söyleyeceklerinin Koruma Kanunu'na takılıp başlarına bir iş açmasından endişe ettikleri için Mustafa Kemal'in etrafında ve devletin kurucu kadrosunda kim varsa onlara saldırdılar. Hepsinin aslında Yahudi veya dönme olduğunu söylediler; hayalî "birinci adamlar" yaratma çabaları yüzünden saldırmadıklarını da "mazlum" ve "İstiklâl Harbi'nin gerçek kahramanı" ilân ettiler. Sonra daha gerilere, İttihad ve Terakki'ye kadar gittiler, oradan 19. yüzyılın ilk çeyreğine uzandılar, isim ve makam sahibi olan kim varsa hepsinin soyuna-sopuna hakaretler yağdırdılar.
MASRAFSIZ OTLAŞTIRMA
Birkaç sene önce Hitler Almanyası'na bile rahmet okutacak şekilde sıra sıra listeler yayınlamaya başladılar. Hâlâ yayınlıyor, işin içine bugünün işadamlarını, sanatçılarını, gazetecilerini ve diğer önemli şahsiyetlerini de dahil edip etrafta bu isimlere karşı nefret yaratmaya, bu sayede üstad görünüp keselerini doldurmaya devam ediyorlar ve birileri çıkıp da "Öyle değil ama, olsa ne olur, eserlerine gölge mi düşer?" demediği için gemi azıya almış vaziyetteler. Sözünü ettikleri gruplara ve lobilere mensup olan bazı kişiler ise gayet memnun, zira bu sayede hiçbir zaman sahip olamadıkları bir güce, hayalîde olsa sahipmiş gibi görünüyorlar.
Bir memleketin kültürünü mahvedip nesillerini ota çevirmek istendiği takdirde o memleketin başına özel surette yetiştirilmiş devlet adamlarını getirmeye çalışmak meğerse boş ve lüzumsuz bir iş imiş; böyle birkaç sorumsuzu bulur, yazdırıp çizdirir ve maksadınıza hem daha mükemmel, hem de masrafsız şekilde ulaşabilirmişsiniz!