Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SERSERİNİN biri yahut birkaçı internette "İslâmî" olduğunu iddia ettiği bir site açmış, bundan tam 25 sene önce ortaya atılan pespaye bir iddiayı bu siteye taşımış ve altına da benim ismimi koymuş!

        Yazıya "serseri" diye irkitici bir kelime ile başlamamın kusuruna bakmayın ama hadisenin ayrıntılarını okuduktan sonra beni eminim haklı bulacağınıza, hattâ "serseri" sözünün bu işi yapanlar için kompliman teşkil edeceğini düşüneceğinize eminim.

        Mesele, şu:

        1988'de ortalıkta bir derginin ilâvesi olarak görünen "M.Kemal'in Babası Kim?" isimli ince bir kitap dolaşmaya başlamıştı...

        Kitapta, Selanik Asliye Hukuk Mahkemesi'nin kararı olduğu iddia edilen ama imlâsı baştan aşağı bozuk, Osmanlıca yazım kurallarına hiçbir şekilde uymayan ve sadece dil değil, resmî yazı üslûbu bakımından da yeni imal edildiği daha ilk bakışta anlaşılan eski harflerle sözümona bir belge vardı. Belgede, Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın Selanik'te bir "genelevde çalıştığı", bir sene sonra genelevden çıkıp Abduş isimli bir adamın evine taşındığı, iki yaşındaki oğlu Mustafa'yı da yanında götürdüğü söyleniyor ve Abduş'un ölümünden sonra miras davası açtığı ama genelevden gelen şahitlerin "Abduş, Zübeyde'ye nikâh kıymamıştı. Mustafa'nın babasının kim olduğunu bilmiyoruz ama Abduş değildi" diye ifade vermeleri üzerine davayı kaybettiği iddia ediliyordu.

        Ne maksatla yapılmış olduğu belli olan edepsizliğin seviyesini görüyorsunuz...

        KİM YAPTI, BULAMADILAR

        O senelerde yurtdışında yaşadığım için, sözkonusu kitaptan epey sonra haberdar olabildim. Hadiseyi öğrendiğim zaman bu edepsiz yayın macerasının ateşi sönmüştü ve kitap ile belge hakkında bu yüzden birşey yazamadım.

        Derken aradan altı sene geçti ve mahkeme kararı olduğu iddia edilen belgenin fotokopisi, yeni harflere çevrilmiş şekli ile beraber 1994'te bir gece Meclis'te milletvekillerinin odalarının kapısının altından atıldı. Ertesi gün tabii kıyamet koptu ama bu işi kimin yaptığı bir türlü ortaya çıkartılamadı.

        O günlerde artık Türkiye'de idim ve Hürriyet'te belgenin nasıl düzmece, üstelik son derece beceriksiz bir amatör işi olduğunu anlatan uzun bir yazı yazdım. Sahte evrak imâline heveslenen cahillerin yaptıkları yazım hatalarının tamamını ve belgenin altına konan tarihin bile yanlışları olduğunu tek tek, maddeler halinde ve ayrıntıları ile anlattım. Tam bir haysiyetsizlik örneği olan bu işin nasıl acemi bir sahtekârın eseri olduğunu herkes gördü ve öğrendi.

        ŞAİRİ ÇİLEDEN ÇIKARTANLAR!

        Aradan yine seneler geçtikten sonra, mâlûm belge şimdi yeniden ortalıkta... Serseriler bu defa interneti kullanmış, düzmece mahkeme ilâmını kurdukları bir siteye koymuş ve altına da "Murat Bardakçı-Habertürk" diye yazmışlar. Yani yaptıkları terbiyesizliği ismi bilinen ve yazdıkları okunan birine yamamak istemişler ama çeyrek asırdan buyana ellerinde patlayan palavralarını yıllar önce lime lime eden kişinin ben olduğumu bilmeyecek derecede cehalete batmış oldukları için ismimi kullanmakta beis görmemişler.

        Azerî şair Mirza Ali Ekber Sâbir'e "Hophopnâme"sinde "Harda Müselman görirem, korharam" yani "Nerede Müslüman görürsem korkarım" dedirtenler, İslam'a hizmet ettiklerini ortaya atan, sitelerine "İslamın dili" ismini veren ama sadece ölmüş insanlara değil, onların çok daha göçüp gitmiş annelerine ve babalarına da hakaretlerle iftiralar yağdıran ve küfürlerine benim gibi üçüncü kişileri de âlet etmeye çalışan böyle haysiyetsizlerdir.

        Birilerinin hakareti ve küfrü menfaat ve hakaret vasıtası haline getirdikleri internete, twittera, facebooka, meysbuka, vesaireye yani sanal ortamın her çeşidine artık bir kontrol getirilmesine ve bu tür serserilerin cezasız kalmaması için her türlü tedbirin alınmasına işte bu yüzden taraftarım!

        Diğer Yazılar