Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        IŞİD sadece Suriye'ye ve Irak'a değil, meğerse Türkiye'ye de göz koymuş! Örgütün ilân ettiği cihad alanında biz de varmışız ve IŞİD'in hücre liderlerinden biri "Suriye'nin fethinden sonra sıra Türkiye'ye gelecek, İstanbul'u da alacağız inşallah" buyurmuş...

        Bunun, bize karşı ilân edilen kaçıncı cihad olduğunu Allah bilir!

        Temelinde İslâmiyet'in yayılmasını sağlamak, din düşmanları ile mücadele edebilmek ve genişleyen İslâm topraklarında dinin emirleri ve kuralları dairesinde bir hayat temininin bulunduğu cihad, özellikle son iki asırdan buyana her canı isteyenin aklınca sarılıp ilân ettiği bir iş haline geldi. Dinî kanunların ağırlıkta olduğu Müslüman memleketlerde gücü elde etmeye çalışan bir grup mu var? İktidarın "kâfir" olduğunu söyler ve silâhla beraber cihada da sarılır. Bir başka Müslüman memlekette isyan mı çıktı? İsyancı tarafın bulduğu ilk çare cihad ilânıdır ve hattâ aralarındaki çekişmeler savaşa kadar giden iki Müslüman memleket de birbirlerine karşı gayet rahat şekilde cihada sığınabilirler.

        SADDAM'IN SEYYİDLİĞİ

        1980'lerde başlayıp senelerce devam eden İran-Irak Savaşı'nı hatırlayın: İran'ın lideri Humeynî, Irak lideri Saddam Hüseyin'i ve Saddam'ın başında bulunduğu Baas Partisi'ni "kâfirlikle" suçlamış, Irak'ın cevabı da İran'a karşı hemen cihad ilânı olmuştu! Saddam bu iş ile beraber başka tuhaflıklar da yapmış, meselâ Irak bayrağına "Allah" kelimesini ilâve etmiş ve o güne kadar güya hiç bilinmeyen bir sırrını açıklamış, Hazreti Muhammed'in soyundan geldiği iddiası ile seyyidliğini ilân etmiş ve hazırlattığı düzmece bir şecereyi Bağdat'ın büyük camilerine astırmıştı.

        Biz, cihad kavramının liderler ve örgütler yüzünden artık işte böyle ucuzlayıp ayağa düşmesinden önce de, her aklına esenin ilân ettiği birçok cihadın hedefi haline geldik. Meselâ, 1800'lerin başında Arap Yarımadası'ndaki Vehhabî isyanı hukukî temelini İstanbul'a karşı cihad açmakla bulmaya çalıştı, Birinci Dünya Savaşı senelerinde başkaldıran Şerif Hüseyin de ardarda ve yine bize karşı iki ayrı cihad bildirisi yayınladı.

        Gerçi dünya savaşına iştirakimizin hemen ardından, 14 Kasım 1914'te biz de "cihad-ı mukaddes" ilân ettik ama hiçbir işe yaramadı! Bizim cihadımıza bazı Müslüman liderler bile karşı çıktılar, hattâ, İstanbul'u 1920'de işgal eden müttefik askerlerin arasında, sömürgelerden getirilmiş binlerce Müslüman da vardı!

        Şimdi hem bir cihad bildirisinde nelerin yazılı olduğunu göstermek, hem de "Araplar bize karşı cihad falan ilân etmemişlerdi, bu iddia İngilizler'in ve bizdeki lâiklerin palavrasıdır" diye saçmalayanların görebilmesini sağlamak için, Şerif Hüseyin'in bize karşı 9 Eylül 1916'da yayınladığı oldukça uzun cihad bildirisinden bazı ifadeleri aynen nakledeyim:

        BAHANE, ŞAM KADINLARI

        ŞerifHüseyin, cihad bildirisinde bizim için bakın neler söylüyor

        "...Türkler dinden çıktılar. İslâm'ın kanunlarını ve geleneklerini ihlâl ediyorlar. Artık Allah'ın emirlerine uymuyor, emredilenin aksini yapıyor ve biz Araplar'ın asırlardır devam edegelen âdetlerine saygı göstermiyorlar.

        ...İşte, dinden çıkmış olmalarının son örneklerinden biri: Suriye Valisi Cemal Paşa, Şam'da kadınlar için bir toplantı düzenledi. Kadınlarla erkekleri aynı salonda, birarada oturttu. Kadınlar ve kızlar erkeklerin önünde şiirler okuyup konuşmalar yaptılar. Paşa'nın İslâm'ın ruhuna aykırı olan hareketleri bununla da kalmadı: Kadınları toplantının şeref köşesine oturttu. Kur'an'ın kadınların örtünmeleri ve yabancı erkeklerden uzak kalmaları yolundaki emirlerini bir tarafa bıraktı. Türkler bu hareketiyle Ahzab Suresi'nin 59. ayetini ihlâl ettiler ve dinden çıktılar.

        Bizlerin bir Arap birliği yaratma hayali her türlü düşüncenin ötesinde bir meşruiyet taşımaktadır. Ama böyle bir birliğin varolması için mutlaka bir gerekçe göstermemiz istenirse, şanlı tarihimizden ve altı asır boyunca bizleri haritalardan silerek yoketmek isteyen Türkler'in bu çabalarına karşı gösterdiğimiz büyük mücadeleden daha büyük bir gerekçe yoktur. Arap ümmetinin bugün geri bir vaziyette ve cahil kalmış olmasının bütün sorumluluğu Türkler'e aittir ve Araplar'ın Türk idaresine karşı cihada girişmeleri farzdır..."

        Diğer Yazılar