Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ESKİ siyasetçi ve ünlü işadamı Cavit Çağlar geçtiğimiz hafta sonu Moskova’da Putin’in elinden “Devlet Onur Nişanı” aldı. Bu, öyle eften püften bir nişan değil. İlk kez bir Türk’e verildi. Sebebi ise Çağlar’ın uçak krizinin ardından Türkiye-Rusya ilişkilerinin normalleşmesinde oynadığı roldü. Hakikaten büyük iş yapmıştı o dönem Çağlar. Kendisi anlatmayı sevmez, o nedenle pek konuşmamıştı ama Murat Yetkin krizi bitiren mektup sürecini daha sonra yazmıştı.

        Ben de Moskova’daki törenin ayrıntılarının peşine düştüm. O akşam neler yaşandı? Rusya’ya kimlerle gitti? Putin ile ne konuştu?

        Cavit Çağlar, Moskova’ya yalnız gitmemiş. Yanında ailesi de varmış. Ancak güvenlik önlemleri çok sıkı tutulduğu için ödül törenine yalnız katılmış.

        Kendisine Putin’i sordum. “Büyük bir lider” dedi, “O ve Sayın Cumhurbaşkanı’mız olmasaydı bu kriz aşılamazdı ve 15 Temmuz’un akıbeti çok farklı olabilirdi”. Peki o gece neler konuşmuşlar? Ve nasıl anlaşmışlar?

        PUTİN NEYİ MERAK ETTİ?

        “Tercüman vardı, Putin’in iyi Almanca bildiği söylenir ama hep sadece Rusça konuşuyor. O akşam da tercüman aracılığıyla tam 12 dakika sohbet ettik. Bana ‘Çok fitsin, ne yapıyorsun böyle kalmak için?’ diye sordu. ‘Yürüyorum’ dedim. Yanımızda füzeleri yapan ve ödül alan Fransız da vardı, o ‘Ben koşuyorum’ deyince ‘O zaman sen de yürü, bak çok işe yarıyor’ diye karşılık verdi. Putin de iyi spor yapar ama pek yürümüyormuş.”

        Çağlar’a Putin’e de anlattığı rutinini sordum, “Her sabah 5 buçuk 6’da kalkarım ve 8-10 km yürürüm. İşin sırrı bunu her gün yapmakta. Mesela burada da sabah yürüdüm” dedi.

        Cavit Bey, devletle ilgili daha önce de gizli görevler almış deneyimli bir siyasetçi, böyle hassas konularda konuşmayı pek sevmiyor, o nedenle mektup sürecinde de detaylar adım adım ortaya çıkmıştı.

        DOSTLUĞU O SABAH ÖĞRENDİM

        Çağlar’ın Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ile 1993’e uzanan bir dostluğu var. O dönem Akar dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’nın özel kalemi, Çağlar ise Çiller’in başbakanlığına kadar Hazine’den sorumlu devlet bakanıydı. Ben bu dostluğu çok ilginç bir şekilde öğrendim. 27 Mart 2016’da Rasim Sabah’ta “Rus uçağını Fethullahçı bir F-16 pilotu düşürdü. F-16 pilotlarının çoğu Fethullahçı ve önümüzdeki YAŞ bunlar atılmak zorunda. Hulusi Akar buna direnirse istifa eder” diye yazınca sabahın erken bir saatinde Cavit Çağlar aramış ve Rasim’e, “Aman Hulusi Paşa’ya vurma, Rusya ile barışmamız için çok önemli bir süreç yürüyor ve Hulusi Paşa’nın bu konuda olağanüstü gayretleri var” demişti.

        **************

        O TUTUKLULUKLAR DA YANLIŞ BU CEZALAR DA

        SIK sık bu köşede ve televizyon ekranlarında Enis Berberoğlu’nun, Sözcü Gazetesi Muhabiri Gökmen Ulu’nun ve Cumhuriyet Gazetesi çalışanlarının tutukluluğuna itiraz ediyor, bu tutuklulukların hukuka ve adalete aykırı olduğunu, gerçek FETÖ davalarını sulandırdığını ve söz konusu isimlerin adaletsiz bir şekilde özgürlüklerinin ellerinden alındığını söylüyorum. Aynı şeyi başından itibaren Büyükada tutukluları için de yazdım ve söyledim. Neyse ki orada yanlıştan dönüldü...

        Bir tarafta bu tutukluluklar var, diğer tarafta tarihçi Mustafa Armağan ve Süleyman Yeşilyurt ile ilgili Atatürk üzerine yazdıkları ve söyledikleri nedeniyle mahkemenin hükmettiği hapis cezası var. Maalesef Türkiye’nin tipik hastalığı yine nüksediyor. Kimse prensipler üzerinden konuşmuyor, herkes kendi tribününe oynuyor. Halbuki yukarıda saydığım tutukluluklar ne kadar yanlışsa, Mustafa Armağan ve Süleyman Yeşilyurt ile ilgili mahkemenin verdiği hapis cezası da o kadar yanlış!

        TRİBÜNLERE OYNAYANLAR

        Mustafa Armağan’ın makalesindeki iddialar hoşunuza gitmeyebilir ama Atatürk’e kutsal muamelesi yapmıyorsanız en fazla “yanlış, yalan” deyip karşı çıkarsınız. Aynı şey Süleyman Yeşilyurt için de geçerli... Onun bir programda söylediklerini doğru bulmak zorunda değilsiniz. Yeşilyurt’un tezine “saçmalık” der geçersiniz. Bu insanların hapse girmesini istemek niye? Bir yandan özgürlükçüyüm deyip, Enis Berberoğlu ve Cumhuriyet çalışanlarının tahliyesini savunacaksınız, diğer yandan yazılan ve söylenenler hoşunuza gitmedi diye bu insanların hapse girmesini destekleyeceksiniz. Bundan daha büyük çelişki olur mu? Burada Hasan Akar’ı ayırıyorum ve tahliyesinin vicdanları rahatsız etmesini anlıyorum; çünkü orada çok açık bir hakaret ve provokasyon var. Hakareti resmi tezlerin dışında iddialarla karıştıramazsınız...

        **************

        YENİ AKM VE KÜLLERİNDEN DOĞAN TAKSİM

        UZUN bir süredir bir hayalet gibi duran AKM binasıyla ilgili fikirlerimi bu köşeye de birkaç kez konu ettim. Hatta, “AKM’yi dünyaca ünlü İspanyol Mimar Santiago Calatrava yapsın, herkes İstanbul’u konuşsun” diye yazdım. Cumhurbaşkanı yeni AKM projesini pazartesi günü tanıttı. Calatrava ya da başka bir uluslararası isim yapmayacak, binanın mimarı Hayati Tabanlıoğlu’nun oğlu Murat Tabanlıoğlu olacak. Bunun olumlu ve olumsuz yanları var...

        Gördüğüm kadarıyla eskisini andırsa da ondan çok daha estetik ve kullanışlı bir proje hayata geçecek. Aynı ismin yapması yıllardır sanal korkular üreten bir kesimi rahatlatacak. Ve öyle ya da böyle artık o hayalet bina yıkılacak ve hayat yeniden başlayacak. Öte yandan dün Fatih Altaylı’nın da yazdığı gibi mimari bir başyapıt, özgün, dünya çapında dikkat çekici, avangart bir proje değil. Yapılacak olan bir nevi “AKM reloaded”.

        Ama yine de bundan böyle, Taksim’in üzerinde Gezi’den beri biriken kara bulutların dağılacağına inanıyorum. Caminin de aynı dönemlerde bitmesi çok güzel bir mesaj olacak. Öte yandan Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan ile İstiklal ve Cihangir’i karış karış gezdim, her şey yerinden oynamış gibi görünse de size iyi haberlerim var. Cumaya küllerinden doğan Beyoğlu’nu yazacağım.

        Diğer Yazılar