Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AYSEL Tuğluk, çağdaş ulu-solcu aydınlara yaklaşan gericiliğe karşı birlik olalım çağrısını ilk yaptığında takvimler 2008 yılını gösteriyordu. “Cumhuriyet’in savunucuları olduklarını iddia edenler gerçekten samimilerse Kürtlerle hesaplaşmaktan vazgeçip kendileriyle hesaplaşacağı aşikâr gerici güçlere karşı Kürtlerin desteğini aramalıdır” dedikten sonra dindarlara karşı bir Kemalist ulusalcı-Kürtçü cephe oluşturma ihtiyacının gerekliliğinden bahsediyordu. O gün bugündür AK Parti’yi “Önce Kürt meseleni çöz” diye azarlayan, çözüm süreci başlayınca “Demokrasi olmadan barış olmaz” diye ayak direyen, Kandil’e gidip “Ne aldınız da silah bıraktınız” diye kışkırtan bir Türk solundan dönme liberal şımarıklığını idrak ediyoruz.

        Aysel Tuğluk’un açtığı yolda, gösterdiği hedefte hiç durmadan yürüyeceğine ant içmiş eski solun renkli fraksiyonu, nicedir bu ülkenin dindarlarını, sadece dindarlardan oy almayan, ülkenin yarısını temsil eden iktidarını IŞİD ile iş tutmakla suçluyor.

        Önce akıllarını bruschetta ile yemiş gibi, Türk diplomatları rehin olarak tutan tehlikeli terör örgütü IŞİD’e karşı atar gider yapmadığı için suçladılar hükümeti. “Yahu durun, insanlarımız ellerinde” açıklamasıyla iktifa etmemeleri gözden kaçacak gibi değildi.

        Ne zaman ki rehineler kurtuldu, IŞİD açıkça telin edilmeye başlandı, “Kobani” üzerinden çözüm sürecine şantaj yapmaya başladılar. Bu kez de Türkiye’deki barışın kaderinin Suriye’de kurmaya çalıştıkları yönetimin korunmasından geçtiğini dayatıyorlardı.

        Paralel emniyet-yargının, MİT TIR’larını durdurmasına “Türkiye, Suriyeli muhaliflere silah mı gönderiyormuş, ilkesel olarak iğrenç” şeklinde mukabele edenler, “Türkiye neden PYD’ye silah göndermiyor?” yaygarasına başladı; evlere şenlik, akıllara ziyandı

        Kobani diye diye can aldılar, ev yaktılar. 6-8 Ekim olayları, tüm yurtta dehşetle izlendi.

        Esad rejiminin gün aşırı 60 sivil öldürmesine bakmayan Batılı kamuoyu, toplam 21 sivilin öldüğü Kobani’ye teksif edildi. Kadın savaşçılar üzerinden PR faaliyeti, kendisine benzeyeni seçmeye teşne Batılı kamuoyunun bu imajı satın almasını sağladı. Ortadoğu’nun bağrında Batılı değerlere sahip güzide bir seküler silahlı grup bulunmuştu ve Türkiye bu gruba maraza çıkardığına göre kesin IŞİD’ciydi! “Bir yalanı yeterince tekrarlarsan gerçek olur” stratejisiyle “Türkiye, IŞİD’e yardım ediyor” algısını yaratana kadar bağırdılar.

        Türkiye ama gecikerek, ama iplerin tümünü PYD’nin eline vermeyerek yardım kararı alıp IŞİD’in gözünde IŞİD’le savaşacak asker göndermiş ülke durumunda kalmanın riskini de göze alarak peşmergenin Kobani’ye geçişini sağladı. Bekleneceği gibi çıta daha da yükseldi. Aysel Tuğluk Hanım yine sahne aldı ve “AKP kesin bir şekilde partner olmaktan çıkmıştır” diyor.

        Mesele IŞİD militanları değilmiş, “Bizzat IŞİD ideolojisi ve yaşam anlayışının AKP eliyle toplumun dokularına nüfuz etmesi” imiş. Sahada şiddetli bir ideolojik tartışma yaşandığını, uzlaşma zeminin de olmadığını hatırlatan Tuğluk, IŞİD içinde bulunan Kürtleri kastediyor olmalı. Zor tabii. Çözümü de sekülarizm savunusu altında AK Parti üzerinden siyasete iftira atmak değil.

        Kaldı ki AK Parti değilse partner kim? Kılıçdaroğlu “O ben değilim” dediğine göre? İşçi Partisi mi? Bir sonraki patlangaç, “Barış dediğin başka devletlerle de yürür” mü olacak?

        Kürtlere nüfus cüzdanı bile vermeyen Esad mı Aysel Hanım’ın kafasındaki partner? ABD mi? Bir anti emperyalist duruş vardı, ne oldu o?

        Süreç konusunda “devletin geleceğini düşünenler” ve “seküler güçler”in hızla sorumluluk alması ne demektir? Bunun “zinde güçleri göreve davet etmek”ten farkı var mıdır?

        Sürekli güvenlikçi politikalardan şikâyet edip besbelli siyaset dışı bir faktörü, “seküler güçler”i göreve çağırmanın lügatteki karşılığı “utanç” olsa gerektir. Türkçe’de tek bir anlama gelir. Aysel Hanım, Kürtçe’si için TDK’nın bastığı Kürtçe-Türkçe sözlüğe, “Ferheng”e baksa iyi olur. Ne düşünüyorum biliyor musunuz?

        Yapılan onca anlaşmaya, tahakkuk eden onca hak ve kazanıma rağmen elini silahtan çekmeye yanaşmayıp üzerine bir de Türkiye’nin dindarlığına “dokulara işlemiş IŞİD’cilik” yaftası asabilen vicdansızlık, Şeyh Said’in ipini çekmekte de tereddüt etmezdi.

        Çünkü Şeyh Said de Kürt’tü ama seküler değildi.

        Diğer Yazılar