Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AK Parti’nin 258 sandalyeyle Meclis’teki en büyük çoğunluğa sahip olması, tek başına hükümet kuramadığı gerçeğini değiştirmiyor. İstikrar için savunulan % 10 barajı AK Parti’yi korumadı, bilakis HDP için kaldıraca dönüştü ve parlamento denklemini AK Parti aleyhine belirledi.

        Öte yandan, sandık halkın iradesini yansıtır ve halk her zaman masumdur.

        Yanılmış bile olsa, “Neden yanıldın?” diye soramazsınız. “Ben neden anlatamadım?” sorusunun peşine düşmek icap eder.

        Peki, “AK Parti neden anlatamadı?”

        Cevap bağlamında yazacağım bazı şeylerden ötürü, kimse gemiyi terk eden fareler alegorisine sığınmasın. Çünkü ayaklarını yere vura vura çürük tahtaları kontrol etmek, biraz kötü sese neden olsa da kaçma emaresi değil, o gemiyi sahiplenmenin ta kendisidir.

        AK Parti’nin kaybetmesinin ilk nedeni, AK Parti ve Erdoğan karşıtı cephenin demokratik usuller açısından sorun teşkil etmeyen ama siyasal partiler arasındaki ayrımı anlamsızlaştıran sıradışı bir stratejik işbirliğine gitmeleridir. Bu işbirliği sayesinde CHP, HDP ve hatta MHP seçim sathı mailinde birbirleriyle rekabet etmediler, neredeyse tek bir cephe oluşturdular. Şafak Pavey’in Selahattin Demirtaş’a dediği gibi “beraber iyi salladılar”.

        Onlar birleşirken AK Parti kurumları, kurmayları hatta medyası bölündü. Birbirine cephe alan, birbirini yolsuzluk yapmakla suçlayan siyasetçiler, açıktan yaşanan sataşma ve polemiklere neden olarak şimdiye dek birbirine olan bağlılığıyla seçmene güven telkin etmiş olan bir harekette çözülme görüntüsü oluşturdular. İşin ilginci, bu bölünmeler bireysel özerklik ya da ifade özgürlüğünü çoğaltmadı. “Erdoğan’ı ben daha çok severim”, “O da bir şey mi, ben sevdiklerini sever, sevmediklerinden de nefret ederim” yarışında ipi göğüsleme ihtirasını çoğalttı. Bu ortam, Başbakan Davutoğlu’na da kendi siyasi yetilerini ve imkânlarını keşfetme fırsatı sunmadı.

        Davutoğlu, basit çıkar çatışmalarını büyük ideolojik anlatılar altına gizleyen ve AK Parti’ye irtifa kaybettiren sorunları görmüştü ve partiyi gerek saygınlık gerekse oy anlamında yükseltmek için elinden geleni yaptı. Fakat Erdoğan’ı “sevgi, aşk ve sadakat” ile yalıtan ortam Davutoğlu’nu kendi haline bırakacak değildi.

        Bir görüşe taraftar olmak doğal ve meşrudur. Ama burada yapılan Erdoğan adına sürekli cephe genişletmek ve kusurları meşrulaştırmak idi. Bu durum maalesef sadece anti Erdoğan’cıların yaptıkları şeyden emin olmalarına yaradı. Onlar Türkiye’nin birlikte yaşama kültürünü dinamitleyen bir diktatör görmek istiyorlardı; Erdoğan’ı sevdiğini söyleyenler ise yapıp ettikleriyle bir yerde bu algıyı onaylamış ve “Bizim için sorun değil” demiş oldular.

        Özellikle 17-25 Aralık’tan sonra oluşan güvensiz ortamda, iyi niyetli eleştiriler ve “iyi bir amaç” yolunda da olsa işlevsel çarpıtma yapmaktan kaçınanlar “kripto paralel” ithamına tosladı. “İyiye iyi, eğriye eğri” diyebilmenin önemi değersizleşti.

        “İnandırıcılık” böyle kurban edildi.

        “IŞİD’e neden yardım edelim, bilakis IŞİD bizim için bir tehdit!” gerçeği anlatılamadıysa, o noktaya böyle gelindi.

        “Kobanili Kürtler bu sevmediğiniz AK Parti yönetimi sayesinde hayatta kaldı, hem kapıları açtık hem tedavi ettik, hem peşmergeyi yardım için geçirdik ve görün: Kobani, Türkiye Cumhuriyeti Devleti sayesinde düşmedi!” hakikati karşılık bulamadıysa, o noktaya böyle gelindi.

        Üzerine bir de son düzlükte yapılan, “Onlar Kürt değil Ermeni” hakaretleri, Diyarbakır’daki patlamayı önemsiz bir haber gibi vermeler derken; Selahattin Demirtaş Kobani düşmüş, Ağrı Diyadin ve Diyarbakır olaylarını direkt AK Parti yapmış gibi davrana davrana bir algıyı tahkim etti, barajı aştı. Tabii ki bütün Kürtlerin AK Parti’ye kırgın olduğu için oyları HDP’ye kaydırdığı doğru değildir. Kimse bölgedeki Kürtleri suçlamasın. İnsanlar, son bir yılda alabildiğine güç biriktirmiş PKK-KCK’dan zaten korkuyorlardı. Ama AK Parti’nin ve devletin kendi projesini “anlatma” konusunda bile ahlaki üstünlüğü HDP’ye kaptırmış olması, korktukları yöne çekilmelerine neden oldu.

        Diktatör dedikleri Erdoğan’ın AK Parti hükümetten düşerken yaptığı tek şey “yazılı açıklama” oldu.

        Şimdi “Diktatörü sandıkla devirdik” diye seviniyorlar, sevinsinler. “Sandıkla devriliyorsa diktatör değildir kardeş, aç biraz tarih oku” demeyiz, olur biter.

        Diğer Yazılar