Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Referandum tarihi yaklaştıkça anket şirketleri ardı ardına rakam yayınlamaya başladı. Rakam dışında “Hayır”ın önde olduğuna dair bir bulgu yok. Sahada olanlar hatırı sayılır oranda “Hayır” gözlemliyor olsa bile anket şirketleri “Evet” tercihinin önde olduğunu rapor ediyor.

        “Hayır kampanyası yapmak isteyenlerin ‘Evet’ kampanyası yürütenlerle aynı imkânlara sahip olmaması, yer yer engellemelerle karşılaşmaları ve hatta bazen fiziksel saldırıya uğramaları ‘Hayır’ın geride kalmasına neden oluyor” denilebilir. Doğrudur, normal şartlarda bu engellemeleri fark eden kararsızlar “Hayır”a kayar, “Evet”e değil. Ancak mağdur olan aynı zamanda haklıysa, hakkı yeniyorsa... Ortada hak gaspı değil, hak yenmesi değil, “hakkını verememe” durumu olduğunda mağdurun yanında hizalanma eğiliminin değiştiği de vaki.

        KENDİNİ TUTAMADI

        “Hayır” kampanyasının ağır topu olan Kemal Kılıçdaroğlu yakın zamanlara kadar olgun ve sorumluluk sahibi bir figür olmaya çalıştı. Milletin “Evet-Hayır” kamplaşması üzerinden bölünme lüksümüzün olmadığını ifade etti. AK Partililer talihsiz bir biçimde “Hayır” verecek olanları terörizm çatısı altına itelemeye çalışırken Kılıçdaroğlu ve önde gelen bazı CHP’liler, eleştirilerini getirilmek istenen model üzerine teksif ettiler.

        Seçmen bazında beklenen AK Parti-MHP konsolidasyonu sağlanamadı. Referandumun kaderini belirleyecek olan karasızların AK Partili kararsızlar olacağı tespiti haklıydı. Tam da bu nedenle Kemal Kılıçdaroğlu partili kimliğiyle değil, AK Parti’nin kararsızlarını ve hatta “Evet” verecek vatandaşları rahatsız etmeyen söylemler benimsedi. Bu strateji “tutmuş” görünüyordu. Ancak aynı Kılıçdaroğlu, referandum tarihi yaklaştıkça kendini “tutamadı” ve tutumunu koruyamadı.

        Önce katıldığı bir radyo programında 16 Nisan’da oylanacak modeli hiç bilmediğini düşündürten bir hata yaptı: “Cumhurbaşkanı ile Başbakan aynı partiden olmazsa yine kavga çıkacak, bunu neden millete anlatmıyorlar” diye uzun uzun konuştu. Oysa yeni sistemde yürütme, cumhurbaşkanı kimse onun uhdesinde olacak, bildiğimiz anlamda bir kabine bulunmayacaktı.

        İnsan gerçekten hayret ediyordu: Bir insan bu modeli bütün yetkiler tek adamda toplanacak diye eleştirirken aynı zamanda bir de başbakan olacağı yanılgısına nasıl düşerdi?

        Hadi neyseydi, sonuçta art niyet içermeyen bir hataydı, anlık bir zihin bulanmasıydı. Lakin onca televizyoncuyu, gazeteciyi toplayıp “15 Temmuz kontrollü darbeydi” açıklamasını yapmak, anlık bir dil sürçmesi ya da lapsus filan değil.

        Referanduma sayılı gün kala çıkıp böyle bir açıklama yapmak, üstüne üstlük delili, belgesi, kanıtı sorulunca da “Yorum yapmak istemiyorum” demek, Türkiye’nin mevcut şartlarında yapılmış en tuhaf, af buyurun en şapşalca şey.

        İDDİALAR DAYANAKSIZ

        Bazı soruların olabilir, bazı şeyleri şüpheli görebilir, açıklığa kavuşması için baskı yapabilirsin. Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı’nın neden dinlenmediğini durmaksızın hatırlatabilir, Adil Öksüz’ün o gece oynadığı rolü sorgulayabilirsin. Hepsine tamam. Ama sadece sorulara dayanarak, hiçbir kanıt ileri süremeden milletin 248 şehit verdiği bir darbe girişimi için “kontrollü darbe” hükmünü vermek için -ağır hakaretlerden kaçınmak istiyorumepey şaşkın olmak gerekir.

        “Kontrollü darbe” çıkışıyla “15 Temmuz’da FETÖ bağlantısı tespit edemedik” diyen Batılı ülkelerin istihbarat birimleriyle eşgüdüm sergilemiş oldu Kemal Kılıçdaroğlu. Her köşebaşında “millilik” ve “yerlilik” sorgulaması yapan gönüllü zabitanın harman olduğu bir atmosferde; sadece kendisinin değil, temsil ettiği kampın milliliğini de tartışmaya açmış oldu.

        Darbe girişiminin savuşturulmasının akabinde birlik ve beraberlik düşüncesiyle Yenikapı’ya koşan CHP’li vatandaşlar için bundan büyük keder olmasa gerek. Bu kederin bir kısmını da bu akıl tutulmasının “Evet”i tahkim etmeye yarayacağının bilinmesi oluşturuyor şimdi.

        Çünkü “Hayır” cephesinin en konsolide olmuş yapısı olan CHP’nin liderinin “kontrollü darbe” çıkışındaki anlamsızlık ya da “derin” manalar, CHP’nin “Evet çıkarsa yaşanabilecek korkunç durumlar” ve “Hayır çıkarsa hiçbir şey değişmeyecek, Cumhurbaşkanı yine Cumhurbaşkanı, Başbakan yine Başbakan” bahislerindeki iddiaların, teminatların dayanaksız ya da samimiyetsiz olduğu algısını güçlendirdi. Bu durumun “Evet” oylarını yükseltmesi kaçınılmazdı, öyle de olmuş görünüyor.

        Diğer Yazılar