Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        PENGUEN Dergisi bir karikatür yayınladı. Sosyal medyada konu enine boyuna tartışılmakla kalmadı, linç grupları ve linççileri linç etme grupları oluştu. Karikatür, cami cemaatinden bir vatandaşı, cep telefonuyla konuştuğu Allah ile son rekat pazarlığı yaparken resmediyor. Karikatürdeki bir detayın içine "Allah yok, din yalan" ifadesi gömülmüş. Sanırım namaz kıldığı mekânda, böyle bir cümle yazılı olsa onu bile fark edemeyecek olan şuursuz bir ehl-i namaz profili ortaya konmak istenmiş.

        Karikatür en hafif ihtimalde dindarları rencide ediyor. Ağır ihtimalde de Allah'a ve İslam dinine sövgü içeren bir cümleyle karşı karşıyayız. Müminin ölçüyü ve soğukkanlılığı elden bırakmak gibi bir lüksü yok. Ama inancı ile alay edilmesi karşısında tepki vermemek gibi bir lüksü de yok. İnançlı olmayı, nihilizmden, sinizmden, agnostisizmden ayıran şeylerden biri de inancına sahip çıkmak olsa gerek. Ancak tam da bu tavır, İslam ve demokrasi beraberliğine ilişkin şüpheleri davet etmekte: İslam, düşünce ve ifade özgürlüğüne mâni midir? Cevap, her şeyi tartışabildiği, her şeyin fikir ve ifade hürriyetinin kapsamına girebileceği iddiasından alan Batılı liberal demokrasilerin misal "Yahudi soykırımına ilişkin detayları" asla ve asla tartışmadığı ve tartışılmasına da izin vermediği gerçeğinde gizli. Semavi olsun olmasın, her disiplinin bir "kutsal"" var. Tanrı referansını terk ederek hakikatin kalbine insan aklını ve bilimi koymuş paradigmanın bile dokunulmazları var ve özgürlüğün kullanım alanını belirli sabitelerden hareketle tanımlıyor. Aynı hakkı dine ve dindarlara tanımamak ne mümkün?

        Öte yandan İslam'ın düşünce ve fikir özgürlüğüne getirdiği esneklik ve sınırın kriteri ne çok muğlak, ne de çok soyut. Salı günü İkidebir programına katılan yazar Abdurrahman Arslan'la konuşurken ortaya çıkan ölçüyü anlamlı buluyorum. Arslan, "İslam tarihinde düşünce erbabı Müslümanlar, 'Allah iki tane olsaydı ne olurdu' konusu üzerine bile tartışmışlardır, bunu tartışmayı dinen sakıncalı bulmamışlardır" dedi. Ancak bildiğim kadarıyla İslam'ın dine ilişkin düşünce ve ifade özgürlüğü kullanımında bir kırmızı çizgisi vardı: Sarkazm. Alaycılık. Yahut naslar ile ilgili konularda istihza (ironi). Arslan da beni onayladı: "Din, dini konularda istihzayı, alaycılığı tolere edebilen bir yapı değildir." Gelgelelim ülkemiz bir hassasiyet cenneti. Sadece "nas"lara ilişkin değil, padişahların hayatlarından barış için dikilmiş heykele varana kadar pek çok kültürel, tarihsel olgu ikinci derece akrabalıktan din şemsiyesi altına sokuluverili-yor. Bunda Batılı değerlerin, Batı tipi modernliğin dayatmacı üslubuna karşı geliştirilen anlaşılabilir bir direncin etkisi var hiç kuşkusuz. Fakat bu refleksin çok sık sahne alması, içeriğinin tam anlaşılamaması, farklı dünya görüşlerine mensup insanlarda em-pati yorgunluğu oluşturmuş durumda. Öte yandan ara sıra büründüğü abartılı tonlama insana "Bu aşırılık neyi ikame ediyor?" sorusunu sordurtacak cinsten. Özel ve kamusal hayatı bir hayli sekülerleşmiş, modernleşmiş olan "Müslüman" kaybettiği şeyi ancak böyle zamanlarda mı hatırlıyor? Kaybına ilişkin acıyı diri tutmakta ve hatırasını derinleştirmekteki başarısızlığa dair gizli bir farkındalık mı var, ölçüsü kaçan gövde gösterilerinde? Peki ya, diğer kesim, referansı Kuran ya da gelenek olmayan, seküler ve

        Batılı yaşam tarzını sahiplenmiş çağdaşlarımızın tutumu? Modern "birey" anlayışı, ka-dın-erkek eşitliği, Darwinizm, alkol tüketimi, cinsellik gibi konulardaki Batılı mükte-sebata itiraz eden her eleştiriye karşı yekten ve hoyratça teyakkuza geçen ve görüş sahibini sorumluluğa davet eden arkadaşlarımız, neden dini hedef alan, inanç sahiplerinin kutsalları ile alay eden görüşler söz konusu olduğunda sınırsız sorumsuzluk talep ederler? Cevaplanmamış tüm sorularımızla beraber, elimizde demokrasiden daha iyi bir yöntem yok. Penguen yoluna devam edecek. Çünkü memlekette demokrasi olsun istiyoruz. Müdahale olduğunu hisseden dindarlar da tepki verecek. Çünkü memlekette demokrasi olsun istiyoruz. Her iki taraf da, nefret dilinden kaçınma şartına riayet etse hiç fena olmaz. Çünkü memlekette huzur da olsun istiyoruz.

        Diğer Yazılar