Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KÜRT meselesinin “çözümü” derken iş, döndü dolaştı yine Kürt meselesinin “halledilmesi“ oldu. Bir yandan yeni şehit haberleri geliyor, bir yandan uçaklar dağları dövüyor. Kürt meselesinin çözümü-halledilmesi kısır döngüsünde otomatiğe bağlamış durumdayız. Ancak her otomatiğe bağlanma halinin kendine özgü koşulları var. Kuşkusuz, bu kez olanın bir farkı var. Vardı. O farkı silecek adımlar atılırsa, olan biten tarihe kara bir not daha düşmek olacak. Neydi bu kez olanın farkı? Şunlardı: Bu kez, Kürt meselesinin AB protokolleri çerçevesinde varılacak çözüm maddelerini parti programına koymuş, “Kürt meselesi vardır” diyerek hem kendisine hem de bu yolda siyaset yapan DTP/BDP’ye alan açmış bir iktidar partisi söz konusuydu. Deniz Baykal‘ın “Çadır mahkemesi kurdular” diye avaz avaz bağırdığı şekilde, evet, handiyse çadır mahkemeleri kuran, CHP ve MHP’ye rağmen ve kanunları esnetme pahasına çözüm arayan bir gayret söz konusuydu. Vatandaşlarının Türk tarafını, “Onca yıl şehit de vermiş olsanız, az geri duracaksınız, çünkü devlet ‘o tarafa’ size yaptığının beterini yapmıştı”ya ikna etmeye davranan bir çaba söz konusuydu. Uzatılan, ama havada kalan elin yarattığı hayal kırıklığının ardında böyle bir sergüzeşt var.

        TALİHSİZ KANDIRMACALAR DİZİSİ

        Elbette bu sergüzeşt öyle yekten güzelleme yapmaya imkân tanımayan unsurlar da içeriyor. Çünkü bütün bunların yanı sıra bir de “kandırma” vardı. Belli ki AK Parti’nin seçim öncesi milliyetçi oyları alma pahasına giriştiği performans geçici bir süre için kurgulanmış. Seçim öncesi “Ben olsam asardım” denilen Öcalan ile daha sonradan masaya oturulması çok önceden hesaplanmış. Görüşmeler de iyi gitmiş olsa gerek, aksi olsa Öcalan “Devletle protokoller belirledik, siz de boykotu bırakın, meclise gidin” der miydi? Ne diyeceğiz buna, seçim sisteminin cilveleri mi? Çözüm getirme potansiyeli olan tek partinin, çözüm üretirken elini güçlendirmesi için ihtiyaç duyduğu oy oranını çözümü dışlayan şahin bakışlılardan toplaması, buna mecbur kalması ya da meyletmesi, ne kadar kaçınılmaz olursa olsun, bir “kandırmaca”ya tekabül eder. Seçim öncesi kurulan milliyetçi dil ve tavırlardan şıpın işi dönüvermek olmayacaktı, bu iş zaman alacaktı ve bu durum, PKK içine sızmış derin devlet güçleri, PKK içindeki çok başlılık gibi etmenler olmasa bile, başlı başına sabırların taşmasına neden olacaktı. Belki, şimdi olan da bu. Abdullah Öcalan da kandırıldı. Hem de görüştüğü halde hiç güvenmediği devlet tarafından değil, kendi örgütü tarafından. Bazı protokollerde anlaştık, hayırlısı olsun derken, karşısında ilan edilmiş bir demokratik özerklik ve aynı gün yaşanan Silvan olayı. 13 şehit asker, 7 örgüt üyesi. Ve Abdullah Öcalan‘ın “Kürt halkının önderi” olduğuna inandırılmış bilumum zevat. Oysa bilinen bir realite vardır: Uzakta ya da hapiste olan liderler, “kültleştirilerek” kullanılırlar, liderlikleri ve önderlikleri onu kültleştiren mekanizmanın “izin verdiği” ölçüdedir. Gelinen nokta, PKK-KCK mekanizmasının kendi ajandasını hükümete, Öcalan‘a, Türk ve Kürt halkının bir bölümüne dayatmasıdır. Bu dayatmanın yersiz, maksatlı ve kötücül olduğunu söylerken yaslanılabilecek en tartışmasız argüman ise, “Bu hükümet, demokratik açılım; hiçbir şey yapmadıysa bile, Kürt meselesinin bütün boyutlarıyla konuşulması zeminini sağladı, bölünmeden bağımsızlığa hemen her şeyin tartışılabildiği, düşüncelerin havada uçuştuğu bir Türkiye’yi dünya gözüyle görebildik” argümanıdır. Buraya dikkat! Eğer, “terörle arasına mesafe koymayan” gibi soyut bir ölçüt üzerinden parti üyelerinin ve hatta bazı gazetecilerin tutuklanması gibi söylentiler gerçek çıkarsa, bu korkunç hata yapılırsa... İşte o zaman sahiden 90’lı yıllara dönmüş oluruz. Hatta o zaman, olayların kronoloik sıralaması da kayar ve “Her şey 90’lı yıllardaki gibiydi ve Kürt silahlı hareketi mecburen yeniden atağa geçti” şeklindeki yeniden yazımlar sayesinde, AK Parti de, yaptığı demokratik açılım da geri dönüşsüz biçimde lekelenir. Hâlâ, “o kadar da olmayacağı” umudunu taşıyorum.

        Diğer Yazılar