Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÖNCE Cemal Uşşak, “Biz dindarlar, Kürtlerin ıstırabını hissedemedik” diyerek özeleştiri çağrısında bulundu. Akabinde Fethullah Gülen Hocaefendi, Pennsylvania’da yaptığı rutin sohbetlerinden birinde söz konusu özeleştiriyi derinleştirdi (24.10.2011). Metnin tamamı herkul.org adlı siteden okunabilir, dinlenebilir.

        Yapıcı öneriler ve nasihatler içeren konuşma aynı zamanda iktidara yönelik bazı eleştiriler de içeriyordu. Hatta dolaylı ama bir hayli sert imalar içerdiği bile söylenebilirdi.

        Fethullah Gülen, “Terör hadisesini ve arkasından ülkemizde hâkim olan genel havayı nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna verdiği cevaba, “İnsanların pek çoğunun yitirdiği değerlerden biri de, ıstırap duyulması gereken meseleler karşısında ıstırapsız olmalarıdır” diye başlıyor. İnsan ister istemez bu sözlerin hedefi, sadece birkaç gün önce 21.10.2011 tarihinde HAK-İŞ Konfederasyonu’nun olağan genel kurulunda yaptığı konuşmada “Yüreğimiz yanıyor, içimiz acıyor“ diyen Başbakan olabilir mi diye düşünüyor.

        Devamında ise şu cümleler var: “Böyle bir dönemde, senelerin ihmalinden dolayı bir kısım müesseseleri tenkit manasına gelecek sözler sarf etmek ve onları suçlamak doğru değil. Ne var ki, bu mübarek vatanın parçalanması tehlikesi karşısında, Gandi‘nin Hindistan hakkındaki sözlerini hatırlıyorum ve gözlerim doluyor. Hindistan’ın bölündüğü, Pakistan’ın ayrıldığı günlerde Gandi, Muhammed Ali Cinnah’a der ki: ‘Beni testereyle ortadan biç, ikiye böl; fakat Hindistan’ı bölme!’ İşte, o ölçüde bir ıstırap olmayınca, gerekli stratejiler üretilemez ve o gailenin hakkından gelinemez.”

        Bu ifadelerden Başbakan değilse bile hükümetin bazı aktörlerinin “bölünmeparçalanma” gibi riskler hakkında yeterince duyarlı olmadığı anlamı çıkıyor. Eskiden Milli Görüşçüler, çok değil birkaç yıl öncesine kadar da Milli Görüş kökenli AK Partililer, Hocaefendi’yi ve camiayı milli meselelerde yeterince duyarlı olmamak üzerinden eleştirirdi. Gün oldu devran döndü ve şimdi, tam tersi oluyor.

        Başkaca önemli bir boyut da, terörün neden olduğu güven bunalımı ve provokasyonlarla nasıl baş edilebilir mealindeki soruya verilen cevabın içeriğinde: “Türkiye’nin, uluslararası arenada denge unsuru olan ve bölgede gözünün içine baktıran büyük bir devlet olmasını istemeyen hasımların varlığı görmezlikten gelinmemelidir. Böyle bir hasımlık önceden bir kısım müstemlekeci Avrupa ülkelerine mahsustu. Günümüzde, çevremizde ve Ortadoğu’da bölünmüş, parçalanmış, kendi felsefelerine bağlı sistemlerini kurmuş devletler de sizin büyümenizi çekemiyorlar. O dağın şu anda kimler tarafından desteklendiğini bilmiyoruz. Yoksa, nereden alacaklar onca silahı (...) Böyle çepeçevre kuşatılma karşısında bulunan bir millet çok tedbirli ve temkinli hareket etmelidir.”

        Hocaefendi’nin İran’ı ve Suriye‘yi kastettiği, belki bir ölçüde İsrail’i de işaret ettiği açık. Nitekim yakın zamanlarda terörle mücadeleye dair istihbarat bilgilerini ve görüşlerini kamuoyuyla paylaşan bazı yazarlar da artan terör olaylarından hükümetin içli dışlı olduğu diktatörlerin (Suriye) ve “molla”ların (İran) da sorumlu olduğunu belirtmişler, hükümetteki bazı kimseleri bu yakınlık vesilesiyle eleştirmişlerdi. Ancak “tedbir ve temkin”den neyin kastedildiği çok açık değil. Zira, an itibarıyla Suriye yönetimiyle ipler kopmuş durumda. Türkiye zaten açıkça muhaliflere destek verir pozisyonda; İran ile ilişkiler de yakın geçmişteki kadar parlak değil. O halde “tedbir ve temkin” ne gibi kalemleri ihtiva etmekte? Eğer, Kürtler ve Türkler arasındaki bağlar kuvvetlendirilmezse, şer güçler geçmişte kurguladıkları senaryoları yeniden devreye koyacak olurlarsa bir Kürt-Türk çatışması çıkabileceğini ve işin BM’nin hakemliğine kadar gidebileceğini ifade ediyor Fethullah Gülen. Elhak doğru. Ancak bu noktada KCK tutuklamaları geliyor aklıma. KCK operasyonlarının bu denli genişlemesi/derinleşmesi nihai planda bölgenin ve ülkenin selametine mi hizmet ediyor, yoksa BM müdahalesi gibi bir noktaya yaklaşmamıza mı neden oluyor? Kürt meselesinin çözümünde, Ortadoğu’daki değişimi de ilgi ve endişeyle izleyen muhafazakâr ve dindar çevrelerin tavrı önemli rol oynuyor. Hocaefendi’nin yaklaşımları da, cemaate dahil olan/olmayan pek çok kişiyi etkiliyor. Yani, keşke sorular biraz daha tafsilatlı, cevaplar daha uzun ve ayrıntılı olabilseydi.

        Diğer Yazılar