Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YALÇIN Akdoğan’ın Yasin Doğan mahlasıyla yazdığı Yeni Şafak’ın “Bu oyun bozulur” başlığıyla manşete çektiği yazıda, yaşanan son devlet krizine mana bulma cihetinden çok önemli, ama aynı zamanda şaka gibi bir ifade yer almaktaydı: “Savcı ile polisin arasına Ergenekon sızmış olabilir.” Öte yandan bu kavgada savcı-polis hattında duranlar da MİT’in KCK’yı neredeyse yönettiğini, MİT’te bunu yapan ekibin Hakan Fidan’ı buna göz yummaya itecek belgelere, misal Oslo görüşmeleriyle ilgili yayınlanmayan kayıtlara sahip olduğunu, dolayısıyla Fidan’ın ele geçirildiğini ima eden bir söyleme sahipler. “Nedir MİT’teki o damarın mahreci?” diye sorsanız alacağınız cevap belli: Ergenekon. Bu skalanın en ucundan “AKP, Ergenekon ile işbirliği yaptı” şeklinde bir kara propaganda malzemesi de çıkabiliyor. İyi ki bir Ergenekonumuz var. Hakikati bir muz gibi soyup ortaya koyamadığın, muarızınla sahici bir yüzleşme yapamayacağın her yerde her derde ilaç gibi; Ergenekon de gitsin, çarkıfelek kimi gösterirse, ki bazen boşluğa da tekabül edebilir, arada kaynar, artık başı yanan düşünsün.

        Meşhur kriz ve çatışma, savcıya kamikaze rolü verilmesiyle biraz sükûn bulmuş gibi ama tarafların harakiri yolları tükenmiş değil. Zira dikkatli bakıldığında bu sanki geçici bir sulh gibi. Bir veri akışıdır gidiyor. Açıkça savcı-emniyet çizgisinde yer almış olanlar “MİT-KCK ilişkisinin kirli boyutlarına dair belgeler, bilgiler ortaya çıkacak, bekleyin görün” şeklinde bir pozisyon aldılar. Hem emniyet-cemaat arasındaki korelasyonu reddediyor, hem de sözlerine “MİT cemaate mensup olduğu düşünülen bürokratları epeydir fişliyordu, buradan da bakın” gibi ifadeler yerleştiriyorlar. “MİT cemaat mensubiyeti olan bürokratları, hatta medya mensuplarını dinlememiştir, olmaz öyle şey” de diyemiyorsunuz bir lahzada. MİT “milli” saiklerle hareket etmediğini düşündüğü her şeyi dinlemeye alıp takip eder, bu refleksle hareket etmesi muhtemel bir kurumdur. Burada hükümet kanadını yıpratacak en önemli şey, bu türden bir fişleme-dinleme faaliyetinin üst makamların bilgisi hatta talimatıyla yapılması olur.

        Zira mütedeyyin camiada soluklanıp da Said-i Nursi’den feyz almamış, şakirtlerle hemhal olmamış bir insan evladı herhalde bir elin parmak sayısı kadar azdır. Kimi nasıl ayırt edeceksin de fişleyeceksin? Muhafazakâr kamuoyu, böyle bir ayrıştırma, fişleme; aynı filmi yeniden izleme, devletin yeniden ve bir kez daha, vatandaşını şüpheli görme noktasına savrulduğunu görme deneyiminden hazzetmeyecektir. Cemaati yıpratan ise bu olayların “Cemaat, İsrail ile birlikte hareket ediyor” algısına hizmet edecek şekilde gerçekleşmesi oldu.

        Hakan Fidan’ın MOSSAD tarafından işaretlenmesi apaçık ortada iken, İsrail’in bölgenin yeniden tanziminde üstlendiği rol belliyken, Fidan’ı devirmeye kalkışacak olanın mensubiyetinin, bir de dış bağlantılar üzerinden sorgulanacağı belliydi. Bu nedenledir ki, Hüseyin Gülerce’nin kaleye doğru gelen topun karşısına çıkıp “Savcı MOSSAD ajanı olabilir” diyerek golün önüne gerilmesi fazlasıyla dikkat çekti. Bu hem “Savcı bizden değildi” anlamına geldi, hem de “İsrail’le işimiz olmaz” ifadesi olarak okundu.

        Ama yeterli mi emin değilim, hizmetin omurgası cemaatin tepesinde sallanan bu türden bir “gayri millilik” algısından giderek daha fazla rahatsız olacak, hatırını saydığı ağabeylerden sahici “one minute” çıkışları bekleyecektir. “Biz büyük amaçlar, global hedefler için yola çıktık, sırtımızda yumurta küfesi var” argümanı “siyonistlerle aynı yerde hizalanan Müslüman” ithamıyla oluşacak algının yaratacağı tahribatı aşabilecek bir mazeret teşkil etmeyebilir. Aslolan İslam dininin ve Müslümanların dünya sisteminin meşru bir parçası olması için çalışmak gibi temiz niyetler olsa bile, bölgenin içinde bulunduğu durum, aktörlerin mesafe ayarlarını yeniden gözden geçirmesini gerektirmektedir. Bu sorunun “tencere dibin kara” yarışına dönüşmeyecek şekilde yönetilmesi gerekmektedir. Zira içeride baskı ve dayatmaya maruz kalan, ulusalcı saiklerle dışarı kusulmaya çalışılan unsurun kaçınılmaz olarak dış partner edinme arayışı içine girdiğini bir anlayacak varsa, o da AK Parti’dir.

        Diğer Yazılar