Provokatör aramanın faydasızlığı
BARIŞ sürecine bakış açılarını anlatmak için işe Karadeniz turuna çıkmaktan başlayan BDP'li milletvekilleri, Sinop'ta ve Samsun'da felaketin eşiğinden döndüler. Sinop'ta öğretmenevine sığınan vekiller saatlerce muhasara altında kaldılar. Maruz kaldıkları muameleyi kınamak yetersiz kalır.
BDP'nin böyle bir seyahat için seçtiği yer, bölge ve zamanlamanın siyaseten hatalı olduğu söylenebilir. Daha doğrusu BDP'nin kendisini böyle hatalara açık bir pozisyona sürüklediğidir. Her diyalog girişiminde "Gidin, Öcalan'la görüşün, muhatap orasıdır" diyen BDP, devletin "Peki" diyerek yönünü İmralı'ya çevirmesi sonucu öylesine büyük bir kara deliğe düştü ki, yok olup gitmemek için böylesi "varlık" denemelerinde bulunmaktan başka çaresi kalmadı. Sinop ve Samsun ziyaretini siyaseten hatalı bir girişim olarak görsek bile, BDP'nin geçmişteki hataları yüzünden yapmak durumunda kaldığı bir hatadır bu, o kadar. Ayrıca Sinop ve Samsun, her vatandaş için olduğu kadar BDP'li vekiller için de an itibarıyla "vatan toprağı". Vize alınarak gidilecek şehirler değil. Milletvekillerine "Sen şuraya git, ama buraya gitme" demek anayasal haklarından vazgeç demektir ki, bu deyişin "irabda mahalli" olmamalıdır.
Tabii bu durum, başa gelenleri sorgulama yükümlülüğünü hükümsüz kılmıyor. Linççi güruhun eylemleri tartışılamaz derecede vandallık ve aşırılık içeriyor ve elbette tüm Sinop'u bu kişiler üzerinden değerlendirme tuzağına da düşmeyelim. Ama şunu da bilmek lüzum eder.
İmralı sürecinin rahatsız ettiği odaklar sadece Kürt meselesini çözmüş bir Türkiye'nin başarabileceklerinden korkan iç ve dış aktörler değil... Kürt meselesini çözelim derken ödenecek fiyatı kabul edilemez bulan Türklerin hayli yaygın ve kalabalık olduğu gerçeği bugünlerde kimsenin duymak istemediği gerçeklerden. Bu kalabalığın tamamının "Yok efendim Türk kanı üstündür bi' kere" diyenlerden oluştuğunu ileri sürmek de mümkün değil.
Onlar gidişattan endişe ediyorlar. Çünkü ne zaman böyle bir süreç başlasa "Kürt sorununda barışçıl, demokratik çözüm 'millet' anlayışının terk edilmesini gerektirecektir" diye yazan demokrat aydınların radikal önerileri dolaşıma giriyor. Herkes süreci gönlünden geçen bir gelecek vizyonuna doğru yontma peşinde. Bu doğal ama söz konusu gelecek vizyonlarının çatıştığı gerçeğinin toplumu korkutma ihtimalini görmezden gelip hemence bir Ergenekon parmağı aramaya soyunmak doğru değil.
Halk, Kürtçü ulusalcı silahlı hareketin, rejimi "Ya bağımsızlık için verdiğimiz mücadeleyi ertelemeksizin yürütmeye devam ederiz ya da 'Türk' tanımlı 'millet' kavramını çözersiniz ve zaman kazanırsınız" noktasına sıkıştırdığının farkındalar. Abdullah Öcalan'ı, "örgüt elebaşısı" ya da kısaca "APO"dan alıp, görüşüne değer verilen bir siyasetçi pozisyonuna taşıyan bu sıkışıklıktır. Üstelik boyacı küpü de değil ki bir gün ona, ertesi gün diğerine batırasın. Daha dün BDP terör örgütünün uzantısı olduğu için tümden tu kaka edilen bir partiydi, bir günde kendileri açığa düşse de, liderleri çözüm sürecinin hatırlı tarafı oldu.
Allah biliyor ya, bu korkunun daha ciddi bir endişe sürecine, dolayısıyla daha geniş çaptaki taşkınlıklara evrilmesinin önündeki tek engel, Başbakan Erdoğan'a duyulan güvendir. Erdoğan'ın millet adına, milleti ontolojik sıkıntıya sokacak mahiyette bir maliyet fatura etmeyeceği düşüncesidir.
AK Parti, Kürt meselesinin çözümü yolunda sistemin el verebileceği en ileri adımları atmış bir parti. Ancak bütün bunlara rağmen liberal aydınların burun kıvırdığı bir vatan, millet, bayrak argümanı da var. Hiç burun kıvırmasınlar. Çünkü söz konusu müzakerelerin sürmesinin ve taşkınlıkların yayılmayıp durmasının sigortası o hamasettir. Erdoğan'ın dilinden düşürmediği "tek millet" vurgusudur. Bunun bir kandırmaca olduğunu da sanmıyorum. Zira çoğulcu ve demokratik agoranın dahi bir ya da birkaç taşıyıcı sütuna ihtiyacı vardır ve bu sütunlar hemen her zaman tarihten gelen ortaklıkların üzerinde yükselir. "Millet"i alıp yerine "demokratik toplum"u koymak bugünden yarına olacak bir şey değil. Kaldı ki, yapılması gereken "millet"i, demokratik değerlere dayanan bir topluma dönüştürmektir.