Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÇÜNKÜ tanıdığım en mütevazı insanlardan biri. Bakmayın siz “Davutoğlu çok kibirli” dediklerine. Onların “kibir” sandıkları hocanın çalıştığı ve kurguladığı insan, dünya ve ahlak tasavvuruna duyduğu özgüven.

        Çünkü Hira Dağı’nı da biliyor, Tur-i Sina’yı da, Nepal’i de. İslam düşünce geleneğine vakıf ve o geleneğin teori, pratik ve ahlak gerekleri üzerine yükselen bir hayat yaşıyor ama alternatif paradigmaların ne önerdiğine, Batı Düşünce Sistematiğine de vâkıf. Kalbi Anadolu’da, ufku Kudüs, Medine, İstanbul, Saraybosna, Batum ile çevrelenmiş...

        Çünkü insan merkezli siyasete inanıyor. Peki o nasıl bir insan? Hiç kuşkusuz “menfaatlerinden ibaret” değil. Kültürel bağları, kolektif hafızası, tarih ve mekân bilinci de olan bir insan.

        Çünkü tarihin yanlış tarafında konumlanmaktansa, yalnız ve dimdik ayakta kalmayı tercih etmeyi salık veren bir “ahlaki” donanımı savunuyor. “Teori”si de var bu donanımın. Davutoğlu’nu tanıyanlar onun Westfalya düzenini, Viyana Kongresi’ni, Cemiyeti Akvam ve Birleşmiş Milletleri ortaya çıkaran şartları her fırsatta andığına ve etrafındakilere anlattığına tanıktırlar. Çünkü bunlar modern dönemde yaşanan savaşların ardından gelen mutabıklardır ve dünyayı değiştirmiştir. Adı üstünde sıcak olmayan Soğuk Savaş dönemi sonrasında da benzeri bir “bölgesel değişim, yeniden düzenleme” dönemine girildi. Türkiye, bu dönemi değerlendirmek bir yana neredeyse yatarak geçirdi. Ahmet Davutoğlu ise bu dönemin Türkiye’nin aktör olarak teberrüz etmesini sağlayacak imkân ve zemine sahip olduğunu epey önceden görmüş bir entelektüel, siyasetçiydi. Var olan sistem Türkiye’nin siyaset ve tarih sahnesine bir oyun kurucu olarak çıkmasına müsait değildi. Türkiye’nin kültürel, tarihi ve coğrafi bağlarını “upload” etmesi gerektiğine duyduğu inanç ve bunu başarabilmesi için yaptığı çalışmalar Davutoğlu’nun “pratiğini” oluşturdu. Erdoğan’sız Türkiye mühendisliğini yürütmeye çalışanların son bir yılda çıkardığı krizler sırasında Malezya’dan Bosna’ya, Suriye’den Pakistan’a kadar birçok ülkede Recep Tayyip Erdoğan için destek gösterileri yapıldığını hatırlatmak, söz konusu pratiğin sahada nasıl canlı bir karşılığının da olduğunu göstermesi bakımından önemli bir ipucu sağlayacaktır.

        Şimdi bazılarının “Başarısız” dediği Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri bBakanlığı döneminde şunlar oldu:

        15 ülke ile yüksek düzeyde stratejik işbirliği yapıldı. 30’u aşkın ülke ile serbest ticaret anlaşması imzalandı. 60’tan fazla ülke ile vizeler kaldırıldı. Rusya ile Gürcistan, Sırbistan ve Bosna Hersek arasında, Afganistan ve Pakistan, Sudan ve Güney Sudan arasında, Filipinler’de Moro’da ve Somali’de yine gruplar arasında arabuluculuk yapıldı, çoğundan iyi sonuçlar alındı. Filistin’in Türkiye’nin girişimleri sayesinde BM’de 138 ülkenin oyunu alarak devlet statüsü kazandı.

        Şimdi bazılarının “Öngöremedi” dediği bölgesel olayların çoğu, bilakis Davutoğlu’nun öngördüğü ve uyardığı konu başlıkları.

        ABD’nin Irak’ı işgal edip çekilirken de siyasi hayatını mezhep ayrımına göre şekillendirmesinin ve Sünnilerin temsilini kota ile sınırlandırmasının sonuçları hakkında uyardı. Bu dizaynın Irak’ın üçe bölünmesi gibi bir kaçınılmaz sonucu getireceği açıktı, nitekim gidişat o yönde. İran konusunda da küresel egemen ABD; Davutoğlu’nun öteden beri savunduğu çizgiye geldi.

        Mısır’da laiklik meselesinin Müslüman Kardeşler çizgisinin iktidarına karşı bir kalkışma aracı haline getirilebileceği konusu Mısır’ın uyarıldığı konulardan biriydi.

        Suriye muhalefetinin uluslararası kamuoyuna takdim edilebilir, itirazını ve sözünü anlatabilir bir kompozisyonla teşekkül edebilmesi için aylarca çalıştı. Haklı nedenlerle isyan eden, çoğulculuğu ve bütünlüğü korunması ve desteklenmesi gereken SUK ve ÖSO gibi yapıların uluslararası ve güçlü aktörler tarafından desteklenmemeleri ihtimalinde radikal militanların güç kazanacağını her platformda dile getirdi ve uyardı. Şimdi Türkiye’yi IŞİD ile aynı cümle içinde geçirmekten büyük haz alanlar, o günlerde bu uyarıları kulak arkası ettiler.

        Çünkü, Recep Tayyip Erdoğan’dan sonra kabinenin en çok suçlanan, en çok itham altında bırakılan ve en çok provoke edilmeye çalışılan ismi oldu. Zira birilerinin oyununu, dengesini bozuyordu, ama kendisi dengesini hiç yitirmedi.

        Not: Abdurrahim Boynukalın’ın “Taşkentli Yörük Ahmet” başlığıyla hazırladığı Davutoğlu portresini Yenişafak’ın 22 Ağustos tarihli nüshasından bulup okumanızı tavsiye ederim.

        Diğer Yazılar