Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Anayasa değişikliği tartışmaları önümüzde çok gergin bir sürece işaret ediyor. Maalesef siyaset alanında yanıltan ve hedef saptıran bir dil kullanılıyor. Laik kesimin müzmin korkuları körüklenirken, “Evet” diyenleri düşmanlaştırmak veya muhafazakârları hamasete sürükleyerek “Hayır” diyenleri ötekileştirmek toplumu gergin bir ortama sürüklüyor.

        Hiç şüphesiz, birtakım şartlara bağlı olarak tercih edilen yönetim sistemlerinin, her birinin fayda ve mahzurları var. Bunları topluma anlatmak yerine kategorik olarak “kabul” veya “ret” etmek çıtayı çok aşağıya çekti. Değişikliğin sonuçlarını abartarak sunmak veya doğru olmayan beklentiler oluşturmak tarafları hem gerçekten uzaklaştırıyor hem de tahrik ediyor.

        Başkanlık sisteminin rejimi değiştireceği, otoriterlik getireceği, eyalet sistemi kurulacağı veya İslam’a uygunluğu, terörü bitireceği, refahı artıracağı gibi iki taraflı konudan uzak iddialar, toplumu görüş mesafesi kısa bir bakışa ve ilkesiz bir tartışmaya sürüklüyor.

        Uluslararası mukayeselere bakınca, her iki sistemde de oldukça başarılı örneklere rastlanıyor. İnsani gelişmişlik, ekonomik gelişmişlik ve refah, iyi yönetişim, eğitim, sağlık, bireysel özgürlük, hukukun üstünlüğü, demokrasi, yolsuzluğun önlenmesi ve basın özgürlüğü gibi alanlardaki indekslerin genel ortalamasına göre G-20 ülkeleri arasında parlamenter sistemle yönetilen ülkeler bir adım önde görünüyor. Buna göre, G-20 ülkeleri içinde ilk 5 sıranın 4’ünde parlamenter sistemle yönetilen ülkeler var.

        Bugüne kadar Türkiye parlamenter sistemle yönetildi. G-20 ülkeleri arasında Türkiye 80.4 puanla 17. sırada yer alıyor. Eğer sistem başarının teminatı olsaydı, Türkiye’nin 17. sırada olmaması gerekirdi. Üstelik Türkiye’nin parlamenter sistem tecrübesinde halkı ötekileştiren laiklik anlayışı, vesayet, sık yaşanan krizler, uzlaşmaz koalisyonlar ve yolsuzluklar var.

        Ülkemizdeki parlamenter sistemin başarı düşüklüğü, zımnen başkanlık sisteminin başarılı olacağı anlamına gelir mi?

        G-20 arasında 8 ülke başkanlık sistemiyle yönetiliyor. Yani, başkanlık sistemiyle yönetilenler başarısız değil. Ancak, bu sistemle yönetilen Afrika ve Güney Amerika’nın neredeyse tamamının bu indekslerde son sıralarda olması nasıl izah edilecek?

        Kısaca, ne bugünkü yetersizliğin parlamenter sistemle, ne de terörün önlenmesi ve ekonomik kalkınmanın başkanlık sistemiyle doğrudan ilgisi var. Tartışmayı bu alanlara çekmek, verilecek kararın niteliğini bozuyor.

        Referandum sürecinde gerginliğin krize dönüşmesini önlemek için tartışma zemininin rasyonelleştirilmesi gerekir. Yani, Anayasa değişikliğinin ne getirip götüreceğini açıklıkla ve samimiyetle tartışmak, Anayasa teklifini kurumlar, süreçler ve tarzlarıyla, istikrarlı bir demokrasi için yapacağı katkıyla gündeme getirmek gerekir.

        İndekslerde üst sıralarda yer alan ülkeler incelenince, başarı için yönetim sisteminden daha farklı özellikleri olduğu görülüyor.

        Bunlardan en önemlisi hukukun üstünlüğü ve bağlayıcılığıdır. Klasik siyasetnamelerin ifadesiyle “vicdanda otorite kuran din (dinün müttebeun)” ve onun tamamlayıcısı olan “herkesi kucaklayan adalet (adlün şamilün)” sistemlerin başarısı için ön şarttır. Bu sınavı geçebilen ülkeler başarılı oluyor.

        Orhun Kitabeleri’nin tanımıyla “doğru yasalar” yoksa ve bu yasalar (veya din) vicdanları kontrol altında tutamıyorsa, yönetim sistemlerinin kendisi ayakta duramaz.

        Daha sonra, kamu yönetiminin zihniyeti ve kalitesi gelir. Çünkü yönetim kalitesi, sorunlar için doğru teşhis, doğru çözüm ve doğru uygulama demektir. Önyargılı bakışların, ezber teşhislerin, hazır çözümlerin, eskimiş gelenek ve tecrübelerin yerine analize dayalı teşhislerin, ideolojik olmayan politikaların, sonuç odaklı çözümlerin gelmesi ancak kaliteli bir yönetimle mümkündür. Bu ise özünde “işe uygun adam (emanetü ehlün)” gerçeğine bağlıdır.

        Günümüzde yönetim sistemlerinin hedefi iyi yönetişimdir. Devlet ne kadar şeffafsa, katılım ne kadar yüksekse, yetki ne kadar devredilirse, her kurum için denetim ne kadar güçlüyse, herkese hesap sorulabilirse sistemler iyi işliyor.

        Ekonomik refahın ve rekabet gücünün artmasının sistemik olmayan şartları var: Güven ortamında girişim özgürlüğü ekonominin en önemli dinamiğidir. Ayrıca “geniş bir vizyona sahip (emelün fesihun)” liderlik ve nitelikli insan gücü gerekir.

        Bütün bunları göz ardı ederek, başarı veya başarısızlıkları sistemlere yükleyerek tartışmak ne kadar ikna edici olur?

        Diğer Yazılar