Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ortaokulda Sosyal Bilgiler dersimizde bir sınav sorusunda "aşağıdakilerden hangisi en değerlidir?" diye soru sorulmuştu. Şıklarda hatırladığım kadarıyla a. Petrol, b. Su, c. Altın, d. Kömür vardı. Aslında net bir seçeneği cevap olarak düşünememiştim; zira neye göre en değerli soruluyordu? Kaldı ki "değer" sorulmakta, "fiyat" da değil. En makulünü düşünmeye çalışıp "su" demiştim. Sonra öğretmenimiz yanlış dediğinde itiraz etmiştim. Kendisi "petrol" olduğunu söylüyordu. Bugün bu soru sorulsa, siz ne cevap verirsiniz?

        Geçen hafta global ekonominin maymuncuğunun Çin'de olup olmadığını sorgulamaya başlamıştık. Aslında bu hafta kaldığımız yerden ilginç bir bağlantıyla devam ediyoruz. Bir tarafta Çin'in üretimi için ana maddelerden biri olan ancak ithalat ile temin edilen petrole karşılık, dünya para ve sermaye sisteminde en güvenceli araç olarak son dönemde daha da fazla satın alınan altının ilişkisine değinmek kaçınılmaz oluyor.

        Altın büyük ülkelerin en önemli rezerv kaynağı, düğünlerin en önemli hediye metası, yatırımcıların uzun vadede her zaman sigortası olması; öte yanda petrol ise büyük ülkelerin üretim ve tüketimde ana enerji kaynağı olmaları itibarıyla vazgeçilmez nitelikte.

        Altın dediğimizde en saf hali ile yani %100 saf olan 24 ayar altın iken, ayar seviyeleri (altın içeriği) ve işçilikleri, taşıdığı anlamları itibarıyla türleri vardır. Global olarak fiyatlamalara en çok referans olarak duyduğumuz ise 1 ons (Troy Ons) yani 31,1034768 gramlık (kabaca 31.1 gram) kütle birimindeki altın fiyatıdır.

        Petrol ise parafin, benzin, bakım yağları, asfalt ve etan, propan gibi gaz ürünler, gazyağı, motorin, diesel mazotu gibi maddelerin de elde edildiği latince "kaya yağı" anlamındaki maddedir. Öyle bir maddeki, uğruna savaşlar yapılıyor.

        Doğrudan üretim ve tüketimde kullanılan ve uygarlığın ilerlemesinde katkı sağlayan petrole karşılık, altını hangi üretim için kullanıyoruz? Araba kullanırken, fabrika işletirken, inşaat yaparken, ısınırken petrol mü yoksa altın mı kullanıyoruz? Evet kimilerine göre basit bir konu gibi görülebilen bu durum işin biraz özü gibi.

        Efendim, altını hafife almayın diyebiliriz; insanların karşılıklı iş, ticaret yapmalarında sermaye hareketlerinde güvence unsuru gerekir diye düşünebiliriz. Piyasa koşullarında düşünelim. Dünya ekonomisinin güvence ile üretme arasında bir denge araması da çok doğal oluyor. Bir de piyasalarda çok duyarız: beklentiye ya da gerçeklere yatırım yapmak, bilgiye dayalı ya da algılamalara göre alım satım yapmak, psikolojik fiyat seviyesi, destek ve dirençlere göre yatırım yapmak, riski düşük/riski yüksek yatırım araçlarına geçmek gibi... Nasıl ki, Euro-Dolar paritesinin değişimi Avrupa ve ABD ekonomisinin durumlarına ilişkin bilgi veriyor, hatta gelecek rekabet gücü ve politikalarına sinyal veriyor; Altın/Petrol paritesi de piyasalarda global güven ve ekonomik büyümeye yönelik gelişmeler üzerine ciddi referans oluyor.

        1990'lı yılları takiben Çin hızlı üretiminin yanı sıra sürekli dolar ağırlıklı rezerv yapmaktaydı. Önemini zamanla daha iyi kavradığı altını ise son birkaç yılda daha fazla dikkate almaya başladı. Nitekim, diğer büyüklükler örneğin ABD ve Alman hazineleri en büyük altın rezervlerini zaten elinde tutuyordu. Asya ülkelerinin ve nispeten diğer gelişmekte olan ülkelerden bazılarının da eklenmesiyle 2009 yılından sonra artan rezerv talebi ile altın 2008 sonundan itibaren ciddi yükselmesini sürdürdü. Gelinen noktada 1 ons altına karşılık gelen petrol miktarı tarihi ortalaması olan 16'nın biraz üzerinde 17.5 civarında. İlginçtir 1 çeyrek altın ile 1 varil petrol alma imkânı yine oldu. Tarihi verileri incelediğimizde; artık yavaş yavaş rezervleri üretime dönüştürmenin hızlanmaya başlayabileceği döneme yakın olduğumuz büyük olasılık görünüyor. Aksi mümkün değil mi? Mümkün, umarım olmaz, ama küçük olasılıkla, onu da sonraki yazılarımızda irdeleyelim.

        Diğer Yazılar