Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Nusret tam da varoş ve kenar mahallenin para ve şehir kültürüyle hoyratça ehlileştirilmiş halinin ortaya çıkardığı hem tuhaf hem melez bir kimlik. Instagram’da patlayacağı belliydi şu #saltbae lakabını almadan yıllar önce bile. Üzerine hiç yakışmayan o mini şortları giyip neredeyse Almodovar filmindeki kadınların bacak bacak üstüne atmasını andıran insanın baktı mı şaşkınlıktan tekrar bakmak isteyeceği fotoğrafları gayet doğalmışçasına, sorgusuzca ve başlarda bilinçsizce koyuyordu.

        Onu ilginç kılan bu şuursuzluğu ve tam da bundan kaynaklanan medeni cesareti işte.

        Susan Sontag 1964 yılında yazdığı klasik eseri “Camp Üzerine Notlar”da bir hissiyat olarak tanımladığı “camp”in kasti ve saf (doğal) olarak ayrıldığını vurguluyor. Bilinçsiz “camp” her zaman daha tatmin edici. Sontag’a göre “camp”, “güzellikle değil ama stilize etmek ve yapaylık derecesiyle ilgili” ve doğal olmayan, yapay ve aşırı stilize edilerek var oluyor.

        Nusret, Türkiye’nin dünyaya da ihraç ettiği ilk “camp” figürü; kuşkusuz tarihimizin en göz alıcı ünlüsü değil ama Zeki Müren, Bülent Ersoy kendilerini kasten bir mimari proje gibi sıfırdan planlayarak tasarlıyorlardı. Bir kıyaslama yapılacaksa en çok bir başka internet şöhreti Kerimcan’ı hatırlatıyor Nusret.

        Nusret

        KERİMCAN’LA FARKI

        Kerimcan bana hep eşcinsel olmayıp da büyürken televizyonda Mehmet Ali Erbil’den falan görüp öğrendiği eşcinsel taklidi yapıyormuş gibi geliyor. Nusret ise resmen olmadığı halde belki de bilmeden eşcinsel estetiğinin temsilcisi oluverdi.

        Gençliğinden beri kickboks yapıyor Nusret ve pek çok sporcu gibi kendi vücuduyla takıntılı derecede ilgili, teşhirci. Ama karın kaslarını insanın gözünün içine soktuğu her fotoğraf estetik ve seksapelden o kadar yoksun ki ancak gülünç ve eğlendirici olabiliyor. Kamera onu sevmiyor sanki, onun yarı çıplak vücudu haftalarca dolapta özel bir ısı derecesinde kuruttuğu etler kadar çiğ ve yavan görünüyor.

        Dünyanın en zevksiz gardırobuna sahip ayrıca; bir insana giydiği bu kadar mı yakışmaz. Ama inatla üzerinde para kazandığını her an gösteren ama hep eğreti duran kıyafetleri taşımaya devam ediyor. Kusursuzca taranmış, ayrılmış ve genelde at kuyruğuyla tutturulan saçlar açılıp rüzgârla savrulduğunda Farrah Fawcett’ın 80’lerden kalma şampuan reklamı kadar küflü ve demode, ama o güzel sanıyor.

        Kerimcan

        “Camp” zaten tam da kendini bilmemesiyle var oluyor.

        Nusret’in o gevşek bileğiyle tuz serptiği sahne ve bunu defalarca yeniden yaratma ısrarı kabak tadı verdiyse boşuna değil. Çünkü su katılmamış “camp” hızlıca kasti “camp”e dönüştü; kendi abartısının ve sahteliğinin farkına vardı.

        UCUZ BİR PORNO

        Dünyanın “saltbae” diye etkilendirip hem dalga geçerek hem hayran olarak (camp’le ilişki hem böyle çelişkilidir) Nusret’i patlatması ise büyük ölçüde şaşkınlıktan.

        Seksapelden kasaplık kadar uzak pek az meslek vardır herhalde, ama Türkiye’nin süslü kasabı etle ilişkisini ucuz bir porno filmine dönüştürüyor. Koskoca bir et parçasını elinde tutup tokatlarken “spanking”, aynı eti havaya fırlatması, döndürmesi falan kendisinin sert erkek pozları. Grindr’da olsa “super masc” yazar profilinde. Ama bütün bu testosteron patlamasına karşı onu ünlü yapan o gevşek bilek: Neredeyse modern tarih boyunca hep eşcinsellikle ilişkilendirilmiş o refleks.

        Amerika’da gay düşmanı bir papaz yaptığı bir konuşmada gevşek bileğiyle dolaşanların bileklerinin kırılmasını önermişti bir keresinde ciddi ciddi. 1900’lerin başında eşcinsellik mahkemelerde yargılanırken “Birbirinizi nereden anlıyorsunuz” sorusuna “çeşitli vücut hareketleri ve davranış biçimleri” diye yanıt verilir ve bileğe işaret edilirmiş.

        Nusret’in gevşek bileğin tarihini bilmediğine eminim, ama o bileğin çağrışımından haberi olduğu da belli. Kendince homofobik bile denecek bir parodi niyetinde ama bütün “camp”ler gibi bir süre sonra dalga geçtiği şeye dönüşüyor. Birkaç faktör bir arada olmasa (kasaplık, ilkokul mezunluğu, sınıf atlama vs.) bu kadar ilgi çekici de olmazdı. Bence Kerimcan’ı içten içe çıldırtıyordur bu global fenomen; kendi hakkı olduğunu düşünüyordur bu ilginin. Kendisini aşırı ciddiye aldığı için camp bile değil oysa. Ama işte bu yüzden onun aile albümünde ancak Demet Akalın’la fotoğrafı var, Nusret’in ise Leonardo DiCaprio’yla.

        SÖZLÜK

        Camp: Fransızca argoda kullanılan “se camper”den türetildiği tahmin ediliyor, “abartılı bir şekilde poz vermek” manasında.

        Bae: 10 yıldır falan dolaşımda ama birkaç yıldır patladı. “Before anyone else” ifadesinin baş harflerinden türetilmiş, sanıldığı gibi “babe”den değil. “Herkesten önce sen gelirsin” demenin kısa yolu.

        YENİ BAŞLAYANLAR İÇİN BİR ESTETİK OLARAK CAMP

        Banu Alkan bilinçli olarak kendinden bir karakter yarattığı için değil, ama rahmetli Oya Aydoğan’ın özellikle Küçük Emrah’ın acılı annesini oynadığı birbirinden kötü filmleri ve bu filmlerin kötülüğünü anlamayışı fazlasıyla camp. O kadar kötü ki sırf bu yüzden güzel.

        “Bu İkiliye Dikkat” Türk sinemasının kült filmi olabilir, ama asıl camp Bülent Ersoy’un erkekken çektiği ve kendi cinsel kimlik çatışmasını da konu alan pek çoğu şimdi unutulmuş filmler, niyeti bu olmadığı halde güldürüyor.

        Yazar Murathan Mungan değil, ama kişi Murathan Mungan.

        Süper kahraman da çıkıyor: Batman’in meme uçlu kostümünün olduğu “Batman & Robin” filmi.

        Camp’in ataları: Bu estetiğin sinemadaki en büyük ustası John Waters ve yapıtları... “Mommie Dearest” ve “Rocky Horror Picture Show”

        Jude Law’ın Papa’yı oynadığı ve gerçek olamayacak kadar abartılı “The Young Pope” dizisi son yılların en camp yapımı.

        Jude Law, “The Young Pope”ta

        İzzet Çapa’nın gece kulüplerindeki sahne şovları değil, ama dekorasyondan sofra düzenine hatta sofradaki yemeklere kadar her şey abartılı ve yapay, bu yüzden camp.

        Kendisini aşırı ciddiye alan ve kör parmağım gözüne mesajlar veren Çağan Irmak sineması. Trajedi diye aslında gülünç işler yaptığı uzun yıllar sonra anlaşılacak; kasti değil, saftirik camp.

        90’lı yıllarda Cemil İpekçi’nin Ajda Pekkan’a yaptığı bir “uzaylı” kostümü vardı, Hisar Konserleri için. Süperstar’ın çok kısa camp devri.

        Özellikle neo-Osmanlıcılık’ı diriltme çabalarında ortaya çıkan camp: Mehmet Şevket Eygi’den Dilek Hanif’in THY için tasarladığı kostümlere kadar. Bunun tam karşıtı Aylin Nazlıaka’nın 10 Kasım kıyafeti.

        Diğer Yazılar