Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TARİHTE pek az olay aslında bir dönüm noktasıdır. Zamanında önemsediğimiz, ağzımızı açık bırakan birçok olayın üzerinden bir süre geçtikten sonra dönüştürücü, değiştirici bir tarafı olmadığı ortaya çıkar ve unutulur. Oysa 11 Eylül sadece bir terör saldırısı değil, 21. yüzyılın en önemli olayıydı örneğin. Bütün dünyanın ezberlerinin yeniden tanımlanması açısından önemliydi.

        Tam da bu dönüştürücü etki yüzünden, biraz da basın abartıyı sevdiği için yakın tarihte Danıştay cinayetinden Ankara saldırısına kadar “Türkiye’nin 11 Eylül’ü” başlığı birçok olay için kullanıldı.

        Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarının Türkiye tarihinde birer dönüm noktası olduğu vurgulandı bir dönem. Gerçekten dönüştürücü bir etkileri var mıydı, yoksa tekil birer hadise miydi bu olaylar; ancak bahis oynayabiliriz, ama ben kartlarımı ikinci seçenekten yana kullanıyorum.

        Tarihin bütün büyük olayları gibi, sıradan gibi başlayan bir gün ilerleyen saatlerde yaşanan gelişmelerle ayrıntılarıyla aklımızda yer etti.

        Bundan önceki 15 Temmuz’larda nerede olduğumuzu, ne yaptığımızı hatırlamıyoruz. Ama benim gibi pek çoğunuz da geçen sene 15 Temmuz gününü en ince ayrıntısına kadar hatırlıyor. O sabah nasıl uyandığınızı, ne yediğinizi, hava durumunu... İleride o günlerin ayrıntılarını gelecek kuşaklar okuyacak, öğrenecek.

        Ben Brooklyn’de berberdeydim, telefonum durmadan çalmaya başladığında mesela. Cumhurbaşkanı tatildeydi. Gazetecilerin çoğu yaz rehavetindeydi.

        15 Temmuz’un ne kadar sıradan bir gün olarak başladığını vurgulamak için söylüyorum.

        Sonrası ise paradigmanın yıkıldığı, birçok ezberin sarsıldığı, dünyayı ve Türkiye’yi algılayış biçimimizin baştan sonra yeniden şekillendiği bir milat oldu.

        ÖRGÜTÜN İNTİHARI

        ASLINDA hepimiz hazırlıksız yakalandık.

        FETÖ’cü örgütün aylardır darbe için altyapı arayışında olduğunu biliyordum, ama bu öngörü darbe girişiminin yarattığı şoku hafifletmedi. “Örgüt darbe istiyor” diye yazmıştım. Son kurtuluşu darbeydi, bu yüzden de elemanları aylarca bir darbe havası yaratmak için gerek televizyonda gerekse de Twitter’da nabız yokluyordu. Kimileri şifreli mesaj bile vermiyordu... Kısacası, darbenin geleceği belliydi ama ben yine de sınırlı güçleriyle böyle bir işe kalkışacaklarına ihtimal vermiyordum.

        Bu ancak bir intihar misyonu olabilirdi örgüt için. Kaybedeceklerini bile bile neden darbe girişimine kalkıştılar? Demek ki gerçekten gözleri dönmüştü. Ya kaybedeceklerini hesap edemeyecek kadar körleşmişlerdi ya da ortada başka hiçbir seçenek olmadığını görmüşlerdi.

        FETÖ diye bir örgüt hâlâ aktif mi?

        Bundan sonra ne olursa olsun Fethullah Gülen asla Türkiye’de huzur bulamaz. İktidar da değişse, FETÖ’yle mücadele aksasa da halk nezdinde hiçbir itibarı kalmadı. Her şey örgüt için normalleşse, eskiye dönse bile artık dershaneye çocuğunu gönderen aile zor bulunur.

        Bir sene içinde FETÖ’nün ne kadar tehlikeli bir örgüt olduğu algısı Türkiye sınırları içinde çoğunluk nezdinde kabul gördü.

        FETÖ de bunun farkında. O yüzden varlığını şimdi yurtdışında arıyor. Yeni ittifaklar kurmaya, mağduriyet masalları anlatmaya, diaspora oluşturmaya ve Türkiye’ye dışarıdan tehdit unsuru olmaya çalışıyor.

        ELİTLERE DÜŞEN GÖREV

        BİR senede Türkiye’de FETÖ’nün temizlenmesi yolunda çok yol alındı.

        Ancak mücadele alanı artık global arenadır. FETÖ’nün yalanlarına inanan Batı ülkelerini ikna etmektir. İşte tam da bu yüzden sadece ama sadece FETÖ’yle mücadele konusunda bile olsa Türkiye’nin her kesiminin birleşmesi hayati önem taşıyor. Konu Türkiye’ye sahip çıkmakla ilgili artık.

        15 Temmuz’da FETÖ’ye karşı halk direndi, elitler ise hâlâ bu kadar hayati konuda birleşemedi. Muhalefet partileri, liberal ideologlar şahsi öfkelerini bir kenara bırakmadıkları sürece FETÖ tehdit oluşturmaya devam edecek. Sızıntı toplum içindeki çatlaklar sayesinde oluşur neticede. Ama kim bilir, belki de dertleri Türkiye’ye sahip çıkmak değil FETÖ kuşkucularının.

        HALK ÜLKEYE SAHİP ÇIKTI

        BİR süredir darbe girişiminin ardından yaşanan artçı şoklara dikkat çekiyorum. İlk entelektüel sonucu bugüne kadar tepkisini sadece sandıkta gösteren ve bu yüzden de sınırlı demokrasiye yatkın olan Türkiye’deki çoğunluğun ülkesine sandığın dışında da sahip çıkabildiğini göstermesi oldu.

        Televizyon kanallarında belki darbe başarılı olur diye pusuda bekleyen gazeteciler vardı geçen 15 Temmuz’da. İlk anlarda ortaya çıkıp bir şey söylemeyen, pozisyon arayan, biraz netleştikten ve hangi “taraf” kazandıktan sonra kontrollü açıklama yapan siyasetçiler de.

        Bugüne kadar halkın hep kazanan tarafın yanında olduğu, pozisyonunu ona göre değiştirdiği varsayılırdı Türkiye’de.

        Oysa 15 Temmuz’da bambaşka bir gerçeği fark ettik: Halk kendi canına kıyma pahasına ülkesine sahip çıkmak için sokaklara döküldü. Hiçbir toplumu zorla sokağa çıkaramazsınız; medyanın ittirmesiyle falan ancak sınırlı bir etkiye dönüşür sokak hareketleri.

        Halk gerçekten isyan ederse, gerçekten değişim isterse sokağın da bir anlamı olur.

        Bir sene önce Türkiye halkı, ülkesine sahip çıkmak için sokaklara döküldü, bunun ne kadar önemli olduğunun defalarca altını çizmek gerekiyor.

        Dahası fildişi kulelerden halka dair yapılan genelgeçer tespitleri de yerle bir etti. Darbeye, silahlı askere, rejimi ele geçirmeye çalışan bir güce karşı direnmek, toplumun yıllar içinde nasıl geliştiğinin, nasıl olgunlaştığının önemli bir göstergesiydi.

        Bir sene elbette sancılı geçti. Ama sırf askeri darbeye en azından halk nezdinde sahip çıkılmayacağını, destek bulmayacağını göstermesi açısından umutluydu. Türkiye nihayet demokrasiyi, işleyen sistemi ve kurumların önemini öğreniyor.

        Darbeyi atlatmış bir ülkenin daha özgür, daha demokratik olmasının yolunu da darbeyi engelleyen halk açacaktır. Türkiye’nin belli bir kesiminde oluşan umutsuzluk ve karamsarlığı görmezden gelmek mümkün değil, ama sonu hayırlı olacak süreçler hep sancılı olur.

        Eli silahlı bir askere karşı ülkesini koruyan bir halk, geleceğe dair sadece umut verebilir halbuki. Türk insanını hafife almamak gerekiyormuş.

        Diğer Yazılar