Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        #HavanaGünlüğü2

        ALEJANDRO’nun annesi, lise öğretmeni ve Küba’nın güneyindeki Isla de la Juventud Adası’nda yaşıyor. Aylık geliri 26 CUC, aşağı yukarı 26 dolar. Hayatı boyunca biriktirse, bir kenara koymaya çalışsa, çok istese yılda bir kere bile şu gittiğimiz Otramanera’da ailesini yemeğe çıkaramayacak. Salsa öğretmeni ve turist rehberi olarak görev yapan oğlu her ay ona düzenli olarak azıcık destek olmasa işi zor.

        Havana’daki son akşamımda Miramar bölgesindeki bu lüks lokantada dört kişi yemek yiyoruz ve 100 doların biraz üzerinde bir hesap geliyor.

        DEVLET BURADA YİYOR

        Annesi ise çok düşük kaliteli, sağlıksız gıdalar alıyormuş beslenmek için. O an Los Angeles’ta hep bir yere özenen bu lokantadan nefret etmemek mümkün değil. Kapıda bekleyen taksiciler buraya sık sık hükümet üyelerinin geldiğini anlatıyor. Mönüdeki balıkları, karidesleri, ahtapotları ve çok pişmiş ıstakozu bir tek turistler ve devlet yetkilileri tüketebiliyor. Lisanslı balıkçı sayısının sınırlı olduğu adada halkın deniz ürünlerine erişimi neredeyse hiç yok.

        Herkesin eşit olma iddiasındaki bu sosyalist ütopya George Orwell’in dediği gibi “daha eşit hayvanlar” yaratmış. İnsanın doğal kusurlarını, mesela açgözlülüğünü çözemediği için belki de devrim bir türlü başarılı olmuyor. İşte, sosyalist rejimin bekçileri bile bu sosyetik lokantaya uğruyor.

        Alejandro beni ısrarla bizdeki Reina muadili yerlere götürüyor. Ona gerçek Kübalıların gittiği, turistlerin uğramadığı yerleri soruyorum; “Tamam” deyip yine beni yabancıların ortasına atıyor. Havana standartlarında epey lüks sayılabilecek yerlerde fiyatlar İstanbul’un, New York’un çok çok altında.

        Bu mekânlar neden var, neden bu kültürü kirletiyorlar diye düşünüyorum.

        KAPİTALİST MUTFAK

        Otramanera ya da Mick Jagger ve Michelle Obama’nın da yemek yediği El Cocinero adadaki yarı kapitalizmin ürünü. 90’larda Sovyetler Birliği çöküp adaya yardım kesilince ekonomik reformlar doğrultusunda ailelerin işlettiği bu lokantalara izin veriliyor, oradan yayılıyorlar.

        Bugün turistlerin yer bulmak için kapısında sıra beklediği yerler “paladar” denen bu lokantalar. Küba’da genel olarak yemeğin iyi olmadığına dair bir rivayet var; sokak aralarında çoğu Kübalı pizza kuyruğunda bekliyor ya da yerel lokantalar onda bir fiyatına tavuk, et yemekleri satıyor. Kimi hakikaten yenemeyecek kadar kötü. Alternatifi olan “paladar”da ise yemeğin yanında bir de sınıf eşitsizliği sunuyorlar.

        ***********

        KONUŞTUĞUM KİMSE MEMNUN DEĞİL

        KONUŞTUĞUM hiçbir Kübalının rejimden, devrimden, dışarıdan gelenlerin romantize ettiği Che ve Fidel Castro gibi idollerden sevgiyle bahsettiğini görmedim. Taksi şoförlerinden barlarda tanıştığım gençlere, eski kuşak entelektüellerden tur rehberlerine kadar hemen hemen hepsinin ortak vurguladığı, Küba’nın dünyaya bir yalan sattığıydı.

        Batılı gençlerin hayatına giydikleri tişörtler, odalarına astıkları posterlerle giren Che, birçok Kübalı genç için hiçbir anlam ifade etmiyor.

        YÜZERKEN TUTUKLANDI

        Son yıllarda bizde genç kuşağın Türkiye’den gitmek istediğine dair haberler çıkıyor ya, konuştuğum her Kübalı gitmenin hayalini kuruyor. Ama hiçbir yere gidemiyorlar. Almanya’nın mültecilere kapısını açmasından dolayı bütün yabancıları kucaklayacağını düşünen bir gencin başvurusu üç kere reddedilmiş.

        ABD karaya ayak basan Kübalılara oturma izni veriyor, ülkeye bir şekilde girmeleri halinde. Küba’dan her yıl sallarla Key West’e (ülkenin Küba’ya en yakın ucu) yüzmeye çalışıp ölenlerin hikâyeleri biliniyor. İlk kez bunu deneyen bir gençle tanışıyorum. Üç kere denemiş, üç kere tutuklanmış.

        Hayatlarını asla çıkamayacaklarını bildikleri bir adada geçirecekleri gerçeğine mutluluk denebilir mi?

        Yıllardır Küba’ya gidip de Kübalıların ne kadar mutlu olduğunu anlatanlara kuşkuyla bakardım. Herhalde hiç kimseyle konuşmamışlar ya da kendi kafalarındaki resmi bozmak istememişler.

        Bir haftada devrimden ve rejimden mutlu olan tek bir Kübalı görmedim.

        ***********

        BEŞ SENEYE DEĞİŞİR

        AMERİKAN Büyükelçiliği’nin hemen orada muazzam bir terasta lokanta-bar işleten yaşlı müzisyen yılın bir bölümünü Paris’te geçiriyor, bir bölümünü ise doğup büyüdüğü Havana’da. Bir masada Nâzım Hikmet’le de tanışmış olan şair Nancy Morejo’yla sohbet ediyor. Köşe yazarı bir diğer arkadaşlarının doğum günü bugün.

        Üçü de devrimden önce okula gittikleri için mükemmel İngilizce konuşuyorlar, Küba’nın öncesini ve sonrasını da bildikleri için bakışları farklı.

        İKİSİNİN ARASI

        Bu sistemin sonsuza kadar sürdürülemez olduğunu düşünüyorlar. Ama yerine vahşi bir kapitalizmin gelmesini de istemiyorlar. “İkisinin bir arası var” diyor müzisyen adam bana.

        Bir genç rejimin değişmesi için beş sene veriyor maksimum.

        Havana şu anda 1994 yılının İstanbul’u gibi adeta. Özel radyolar yeni yeni hayatımıza giriyor, internetin eli kulağında, büyük bir potansiyel olarak dünyaya açılmayı bekliyorduk ya... Sınırlar kalkınca müthiş bir değişim olacakmış gibi hazır Küba. Duvar yıkılacak ve terk edilmiş muazzam binalar restore edilerek yerine Soho House açılacak gibi.

        ***********

        GERİ KALMIŞ BİR ÜLKE DEĞİL

        - KÜBA’da sadece eski Amerikan arabaları yok. Aksine son model Mercedes’ler ve Hyundai’ler de görmek mümkün. Eski Amerikan arabaları taksi olarak kullanılıyor; taksisine göre fiyat da değişiyor. Üstü açık arabaların şoförleri turistlerin sevdasını bildiklerinden daha fazla ücret istiyorlar.

        - Gençlere “Despacito” şarkısını bilip bilmediklerini soruyorum, suratıma “Dalga mı geçiyorsun?” diye bakıyorlar.

        - Burası geri kalmış bir ülke değil. Modern dünyanın birçok nimeti var. Cep telefonu, klima gibi yüzeysel şeylerin dışında insanlar dünyaya kapalı değil. Türkiye’de ne olup bittiğini bile en ince ayrıntısına kadar bilenler vardı.

        ***********

        NEDEN OTELDE KALINMAZ?

        1. KÜBA öyle aşırı ucuz bir yer değil, hatta turist tarifesi epey pahalı olabilir. Türk Lirası’nın Dolar-Euro karşısındaki zayıflığı da etken ama mesela en bilinen oteller, geceleri 300-350 Euro arası ücret istiyor.

        2. Turizmi henüz bilmiyorlar, bütün oteller çok kötü. Küba’da “casa particular” denen evler butik otel hizmeti veriyor. Dünyanın en rahat yatağı değil, ama temiz ve ferah, kendi banyosu, çalışanı olan yerler. Her gün kahvaltı hazırlanıyor, her gün oda temizleniyor, çarşaflar değişiyor, çamaşırlar yıkanıyor.

        3. Otellere veya bu evlere davet edeceğiniz misafirlerin kimlik bilgilerinin önceden kaydedilmesi gerekiyor. “Erkek ya da kadın, kimi getirdiğinizin önemi yok ama hiç kimse yatıya kalmasın, çünkü uyutup soyabilirler” diye uyarıyorlar.

        YARIN: Neleri sevdim neleri sevmedim? Bir daha Küba’ya gider miyim?

        Diğer Yazılar