Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DÜNYANIN yakın tarihi yazıldığında çok kritik dönemeçlerde kilit noktalarda eşcinsellerin önemli rol oynadığı görülecek. Wikileaks’e belgeleri sızdıran asker Chelsea Manning, ABD’de aşırı sağ ve Neo-Nazi hareketinin medyadaki yüzleri ve son olarak Cambridge Analytica adına 50 milyon kişinin Facebook profilini ele geçiren Christopher Wylie ilk aklıma gelenler.

        Avrupa’da yükselen sağ rüzgârların da ciddi eşcinsel destekçileri var. Anketlere göre, ırkçı Marine Le Pen’i Fransız eşcinsel erkeklerin üçte biri destekliyor. Almanya’da aşırı sağ AfD lezbiyen bir aday çıkardı ama eşcinsel haklarına karşıtlıkta Le Pen’den bile daha katı bir çizgide parti.

        Türkiye’nin yakın tarihine damgasını vuran ve yaraları hâlâ sarılmaya çalışılan FETÖ kumpaslarında da gay’ler aktif rol oynadı. Sahte belgeleri bavulla sızdıran “gazeteci” bir eşcinsel mesela. Ergenekon davasının şaibeli hahamı Tuncay Güney de. Hatta Kırık Hoca’nın medya şirketlerinde pek çok eşcinsel çalıştı. Eşcinselliğini gizleyen bir Samanyolu TV spikerinin kendi web sitesindeki şahsi galerisi Fatih Ürek’in gazino posterlerine taş çıkaracak cinstendi; kendi fotoğraf albümüyle kendini dolaptan çıkardı. FETÖ, tetikçi olarak kullandığı eşcinsellerin yanında kamuoyunun bildiği yazarlara da destek oldu.

        GÜCE TAPINMA

        Bütün bu yapılaşmalar en azından göstermelik de olsa, eşcinsel haklarını destekliyor da olsa belki bu ilgiyi açıklamak mümkün olabilir. Oysa Neo-Naziler gibi FETÖ ya da Amerikan sağcıları eşcinsellerin kazanılmış haklarını bile geri almaya niyetli.

        Kendisini “Steve Bannon’ın psikolojik savaş aracını yapan Kanadalı gay bir vegan” olarak tanımlayan Wylie, cinsel kimliğinin hiç sorun olmadığını söylüyor. Cambridge Analytica’nın aşırı muhafazakâr finansörü Mercer Ailesi’nin kızı gay’lere “bayılıyormuş” hatta. Bannon da eşcinsellerin kendi saflarında yer almasını destekliyormuş. “Eğer sizin gibileri yanımıza çekersek diğerleri de gelir” düşüncesindeymiş; moda ve popüler kültürün bin yıllık kuralının siyasete uyarlanmış hali.

        Bütün bu hareketler, eşcinsellere eşcinselliğin ötesinde bir gücün parçası olma imkânını sunuyor. Avrupalı sağcılar, İslam karşıtlığı mesajıyla sağcıları tavlıyor ve konuyu sınıf savaşına, göçmenlerin işlerini ellerinden almalarına bağlıyor. Amerika’daki sağcılar da Nazilerin ekonomik korkulara dair benzer taktiklerini uyguluyor.

        FETÖ’nün bu kadar eşcinseli kendisine çekmesinin de çeşitli katmanları var. Entelektüel düzeyde 90’lardan beri pazarlanan “hoşgörü” mesajı kabul görmüş olabilir. Ama eşcinsel olmayan birçok kişi gibi eşcinsellerin de bir kısmı sırtlarını güce dayamayı, iktidarın bir parçası olmayı ister.

        TEHDİT VE KABUL

        Akla ilk gelen ihtimallerden biri, FETÖ’nün kimi evli olan eşcinselleri tehdit yoluyla kendilerine bağlayacakları. İkiyüzlü bir hayat yaşayan eşcinseller kendi korku ve çekincelerinden dolayı örgüte bile bile daha kolay teslim olur sanki. “Sırları” ortaya çıksa hayatlarının kararacağını düşünenler örgüt elemanı olarak verilen görevleri yaparak önemsendiklerini hissediyorlar büyük ihtimalle. ABD’de de fikirlerinin kıymeti olmayan birçok eşcinsel Mercer Ailesi ve Bannon’dan aldıkları destekle kendilerine platform yarattılar. Radyo ve televizyon programları, kitap sözleşmeleri oldu, paralı konuşmacı olarak toplantılara davet edildiler.

        Bütün insan toplulukları gibi eşcinseller de homojen değil. Nasıl heteroseksüellerin içinde aşağılık ve kullanışlı tipler varsa eşcinseller arasında da benzerlerine rastlamak mümkün. Bu bir cinsel kimlik meselesi değil, bir karakter ve ahlak sorunu. Arka arkaya birçok olayın altından eşcinsellerin çıkması da örgütlü bir hareket ya da tesadüf değil. Eşcinseller illa kuaför, modacı ya da bar şarkıcısı olacak değil; tesisatçı, marangoz ya da aşırı sağın veya terör örgütünün tetikçisi de olabilir. Tarihin bütün dönemeçlerinde de farklı değildi, tek değişen dün bu kilit noktalardaki isimlerin kendi cinsel kimliklerini gizlemesi, şimdi ise böyle bir ihtiyaç duyulmaması.Ve, evet, bu edepsiz marjinaller Beyoğlu’nda dolaşmasın.

        ***********

        LA’DEKİ TÜRKLER

        - Paul Smith mağazasının pembe duvarının önünde selfie çektirirler.

        - Rodeo Drive’da mağaza mağaza gezip fiyatları TL’ye vururlar.

        - Üye olanlar illa West Hollywood’daki Soho House’a giderler.

        - Santa Monica’da alışveriş yapıp steril ortamdan keyif alırlar.

        - TheGrove alışveriş merkezinden IG’ye story yüklerler.

        ***********

        ÇOK GECİKMİŞ TAVSİYE

        VİZYONA girdiğinde uzun yazmayı planlıyordum, vizyondan kalkmak üzere hâlâ yazamadım. Ama artık gecikmeli de olsa en azından kısaca “Phantom Thread” filmini, kadınla erkek arasındaki o hastalıklı ilişkinin masaya yatırılmasını izlemeniz gerektiğini söyleyeyim.

        Tuhaf ama çok tuhaf, sürprizi tereyağında pişen yumurtalarda değil iki egonun birbirini dizginlemesinde gizli bir film.

        Daniel Day Lewis’in son performansı, estetiğin yüceltildiği bir kültürün ve devrin yansımaları da eklenince öyle sık rastlanmayacak bir yapım çıkmış ortaya.

        Birlikte olduğunuz kişiyle giderseniz kesin ilişkinizi sorgulayacaksınız. Yalnız giderseniz başka insanların ilişki dinamiklerini görüp şaşıracaksınız.

        İyi sinema hisleri dürtükleyen, kafalarda soru işareti yaratan filmler de demektir. “PhantomThread” tereyağının kızarmış ekmeklere sürüldüğü sahnelerden gerilim filmi etkisi yaratabilecek kadar usta. Kadınla erkeği bir cinayeti çözer gibi takip ediyorsunuz.

        “Başyapıt” sözcüğünü rastgele kullanmıyorum.

        ***********

        DOĞAN’IN SATIŞI

        MEDYADA el değiştirmelerin hareketlilik getirdiğine inanırım; öte yandan, pek çok değişimin göründüğü gibi olmadığını da bilirim. O yüzden yorum yapmadan önce temkinli davranmak gerektiğine inanıyorum. Acele etmeye gerek yok, Doğan’ın satışıyla da ilgili henüz önümüzü görmüyoruz.

        Sonuçta bu gözler Aydın Doğan’ın Milliyet’i Korkmaz Yiğit’e satıp bir süre sonra köşe yazarlarının alkışlarıyla geri döndüğünü gördü.

        İLGİNÇ MESAJ

        Dinç Bilgin’in “ceketini alıp gittiği” açıklanmıştı, ceketi tekrar gelip askıya astı.

        Daha birkaç sene önce Karacan Ailesi’nin Milliyet Gazetesi’nin yeniden sahibi olduğunu, medyada “gazeteci patron” devrinin başladığını kutluyordu gazeteciler.

        Bekleyip önümüzü görmekte fayda var.

        Bu süreçte en dikkatimi çeken, Vuslat Doğan Sabancı’nın ailesinin “büyük ölçüde” medyadan çekildiği açıklaması oldu.

        Diğer Yazılar