Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CHP Milletvekili Barış Yarkadaş geçenlerde Halk TV’ye çıkıp akla hayale sığmayacak bir iddia ortaya attı. Güya Aydın Doğan medya kuruluşlarının satışından dolayı Demirören Ailesi’nden aldığı çeki bozduramıyormuş. Halka açık bir şirketin her adımı şeffaf ve ortadayken bu deli saçması iddiaya nasıl inanılır? Ama inananlar oldu, hem de aklı başında, okumuş insanlar. Özellikle satıştan dertli olan muhalifler de bu dezenformasyonun üzerine atladı.

        Çünkü gerçek olmasa da işlerine geldi bu iddia. Galeyana gelmeye o kadar hazır bir kitle var ki, bu insanlar parti aidiyetinden bağımsız olarak kendilerine verilen her türlü malzemeden gürültü koparmaya hazırlıklı.

        Doğan Grubu bu saçmalığı doğal olarak yalanladı. Ama bizi temsil etmesi için Meclis’e gönderilen bir milletvekilinin bu kadar aleni palavra atması ürkütücü değil mi? Üstelik mesleği gereği gerçeklere bağlı kalması gereken bir gazeteci... İkinci sınıf olsa da gazeteci.

        İLK VUKUATI DEĞİL

        Barış Yarkadaş bundan bir süre önce yine Halk TV’de bir başka dezenformasyona daha imza atmıştı. Eski bakanlardan Egemen Bağış’ın Londra’ya para kaçırmaya çalıştığını ortaya atmıştı. Tam da 17-25 Aralık sonrası yine ortalığı karıştırmıştı.

        Bu gibi dezenformasyonlarda taktik, araya birkaç ayrıntı sıkıştırıp yalana meşruiyet kazandırmaktır. O dönem de henüz milletvekili adayı olan Yarkadaş kendince Bağış’ın bindiği uçağın sefer sayısını vermişti iddiasına doğruluk katmak için.

        Ancak basit bir Google aramasının da gösterdiği bir gerçek vardı: Verdiği uçuş numarası Londra’ya giden değil, Londra’dan İstanbul’a gelen bir uçaktı. Egemen Bağış olsa olsa Türkiye’ye para kaçırabilirdi... Ama sözde gazetecinin bu iddiayı bile araştırmak işine gelmiyordu, çünkü amaç inanmak istediğini yaymaktı.

        Dezenformasyonun siyaseti nasıl kirlettiğini görmüyorlar mı?

        MEDYANIN GÖREVİ

        Halk TV izleyicilerinin daha fazla iktidardan nefret ettirilmelerine, kutuplaştırılmalarına gerek yok. Aksine hepimizin ihtiyacı ve medyanın asli görevi bilinçli bir seçmen kitlesi oluşması için gerçekleri tarafsız bir şekilde önümüze koyması. İnanın, sosyal medyada Yarkadaş’ı “like”layanlara kıyasla seçmenlerin büyük çoğunluğu kurguyla gerçeği ayırt edebilecek, katıksız bilgi karşısında kendi vicdanı ve aklına göre oy verebilecek kapasitede. Hatta kimi zaman bizi temsil edeceklerin bile daha ilerisinde.

        Vurulması gereken bir güç odağı varsa en kuvvetli silah gerçek ve işlenmemiş bilgidir her zaman.

        Asıl sorulması gereken bir soru daha var. Yalan olduğu bir saniyede anlaşılacağı halde neden ısrarla gerçeği değil de kurguyu alışkanlık haline getiriyorlar? Çünkü, kısa dönemli alkışın yarattığı göz kamaşması gerek gazeteci gerekse de milletvekili olarak kamu görevi yapmaktan çok daha kolay. Ucuz taktikler bunlar...

        Sorun Yarkadaş’ın artık milletvekilliği yapmayacak olmasıyla da bitmiyor. Belli ki Halk TV ve CHP destekli başka mecralarda “bilirkişi” olarak mikrofon bulacak kendisine. Ayşenur Arslan bile onu konuk almaya layık görmüş; düşünün artık. Ne yapsın, CHP milletvekili sonuçta.

        Sorun hâlâ muhalefetin sloganlara hapsolması... Kim bilir, önümüzdeki hafta başka benzer hangi karakterler o koltukta oturacak ve bir dönem yaptıkları vekillikle ömür boyu maaş alacak.

        Seçimlerde ne olacağını bilmiyorum. Özel bir sonuç beklentim de yok. Ama tek dileğim Türk siyasetinde kamusal tartışma çıtasının biraz yükselmesi.

        ***********

        SEÇİM DERTLEŞMESİ

        BİRKAÇ hafta önce aniden hastalandım. Galiba havanın bir soğuk bir sıcak olmasına adapte olamadı bünyem ve üç gün boyunca yataktan kalkamadan yattım. Hiçbir şey yiyemiyor, gözümü bile açamıyordum. 20 saat uykuyla geçen günler...

        Üçüncü günün sonunda yeniden doğmuş bir bebek gibi ayağa kalktım ve hayatıma kaldığım yerden devam ettim. Bisiklete binmeye, spora gitmeye, bıraktığım televizyon dizilerini yeniden izlemeye başladım. Arada küçük bir aile seyahatine çıktım...

        Ve pat diye yeniden hastalandım. Bu sefer bir dört-beş gün daha sürdü...

        SİYASİ YORGUNLUK

        Kendi kendime bu sefer hiçbir tıbbi temeli olmayan bir teşhis koydum: Beynimi o kadar yordum ki galiba vücudum iflas etti. Müsebbibi de Türk siyaseti.

        24 Haziran’da seçim kararı açıklandığından beri olağanüstü bir tempoyla çalışıyorum. Hem anlamak hem de anlatmak için...

        Geçen hafta kendi kendime aniden sözün tükendiği noktaya geldiğimizi düşündüm. 25 Haziran sabahına kadar ne söylesem tekrar olacak. Büyük bir şok ya da mucize olmazsa seçmenin de tercihini çoktan yaptığını, şu son birkaç günde değiştirmesinin zor olduğunu düşünüyorum.

        Bana gelince, biraz dinlenmem, fişi çekmem gerek.

        Açıkçası, önümüzdeki hafta seçim sonuçlarına aniden dünyaya bırakılmış bir uzaylı gibi bakmak istiyorum. Biraz da böyle deneyelim.

        Ne mi yapacağım? Birkaç gün eve kapanıp “Fortnite” oynamayı düşünüyorum.

        Haftaya pazartesi, sandıklar açıldıktan sonra görüşmek üzere.

        ***********

        FETÖ’NÜN ÜCRET TARİFESİ

        FETÖ’cülerin kurduğu Ahval isimli site kendilerine meşruiyet kazandırmak için herkese uzanıyor, iş teklif ediyor. Basında işsizliğin yaygınlaştığı, maaşların azaldığı bir ortamda tarifeleri de kimilerinin iştahını kabartıyor.

        Haber için 250 dolar, yazı için 150 dolar ödüyorlarmış... 4.70’le çarpın işte, maaş gibi... Dolarlı değirmenin suyu hâlâ nereden geliyor, nasıl böyle bonkörce harcıyorlar merak ediyorum.

        Ahval için iş tekliflerini de görünürde FETÖ’cü olmayan ama FETÖ yüzünden yurtdışına kaçan isimler yürütüyor. Dolarla gazetecileri kandırıp kendilerine muhalif platform süsü veriyorlar.

        Hep aynı FETÖ taktiği kısacası. Kendilerini 150 dolara FETÖ’ye alet edenler utansın.

        Diğer Yazılar