Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        NEYİ savunursa savunsun, bir partinin kapısına kilit vurulması tasvip edilemez. Parti kapatmak, onu destekleyenlere, “Sen şiddete başvur, yak, yık, olmadı öldür öyle gel” demekten farksızdır. Türkiye bu utancın bedelini son dönemde fazlasıyla ödedi.

        CHP’nin, partinin kapatılmasına yönelik planlar olduğunu iddia etmesiyle, geçti sandığımız bu tehlike yeniden gündemimize giriverdi. İktidar partisi de bu tehlikeyi ortadan kaldıracak bir yasa teklifini Meclis Başkanlığı’na sunuverdi.

        Böyle bir durumda olması gereken, CHP’nin teklifi ayakta alkışlayıp desteklemesi. Gelgelelim burası Türkiye, bahse konu parti de CHP olunca işler hiç de öyle normal seyretmiyor. AK Parti’nin teklifi Meclis Başkanlığı’na ulaşınca, daha 1 hafta önce memleketin anamuhalefet partisinin kapatılacağını söyleyerek siyasi, ekonomik istikrarı, istikbali tehdit edecek bir gelişmeyi ülke gündeminde üst sıralara taşıyan CHP gitti, yerine yeni bir CHP geldi.

        Kılıçdaroğlu iddiayı unutuverdi, ‘’CHP’nin kapatılma korkusu olamaz’’ diyerek, 1 hafta önceki iddiayı adeta yalanladı. Sağ olsun, bununla da yetinmedi. Parti kapatmaları gündemden çıkarabilecek AK Parti teklifine de karşı çıktı.

        CHP’nin “Yetişin, AK Parti bizi kapatacak” haykırışıyla gündeme oturan bu film, şimdi devam ediyor. Filmin sonu ne olur, bilemiyoruz. Lakin izlediğimiz kadarı da bize bu filmin başrolündeki CHP hakkında bazı önemli fikirler vermeye yetiyor.

        Ne yazık ki CHP, kendi bilgisiyle hareket eden bir parti görünümü vermiyor. Öyle olmasa, sadece inandıklarını, bildiklerini söylese, imkânı yok bu kadar kolay ağız değiştirmezdi.

        CHP Lideri’nin bir çırpıda sahipsiz bıraktığı “CHP kapatılacak” iddiası da gösteriyor ki; Türkiye’nin anamuhalefet partisi, kaynağı tartışmalı bilgi ve direktiflerle hareket ediyor.

        Maalesef CHP, parti kapatmaya karşı çıkarken samimi davranmadığı hissi uyandırıyor. AK Parti’nin teklifine karşı çıkan Kılıçdaroğlu, Türkiye demokrasisinin en büyük defosunu gözler önüne sermiş bulunuyor.

        Görevi iktidarı daha fazla demokrasi için baskılamak olan anamuhalefet partisi, çok yazık ki tam tersi bir zihniyetle işliyor. Partilerin kapatılmasını imkânsız kılan bir yasaya destek veremeyişi, CHP’nin demokrasiyi eksik bıraktığı anlamına da geliyor.

        İşte CHP bu zihniyeti terk edemediği için de Türkiye’nin 37 ilinde yüzde 10’u geçemiyor ve aslında tam olarak bir Türkiye partisine dönüşemiyor.

        Hasılıkelam; muhalefetsizlik Türkiye’nin en acılı yarası olmayı sürdürüyor. Ve bu işin en trajikomik tarafı da şu ki, muhalefetsizlikten en fazla mustarip olanlar, yani her seçimde gidip oyunu CHP’ye atanlar da bu kısırdöngüden çıkış yolunun bulunmasını iktidardan bekliyor. AK Parti’den, hiç direnmeden, belki de kendisini lağvedecek bir formüle razı olup elindeki iktidarı, o iktidarı kazanmayı bir türlü beceremeyen CHP’ye bağışlaması talep ediliyor. “Olur mu hiç öyle şey?” demeyin.

        Son dönemde tanık olduğumuz, AK Parti’yi kapatma davasının, darbe planlarının, Gezi eylemlerinin ve 17-25 Aralık kumpasının ne anlama geldiğini düşünün. Bu planlar başarılı olsaydı bugün iktidarda hangi zihniyet olacaktı? Bu vakaların her birinin gayet net bir amacı bulunuyor. “Olur mu hiç?” dediğimiz “şey” 10 yıldır aralıksız şekilde deneniyor.

        Diğer Yazılar