Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Güne sahile vurmuş minik bir bedenin görüntüsüyle başlamak ne kadar da zor bir şey. Bir yanımızda kıyıya vurmuş insanlığımız, diğer yanımızda da anlamsız savaşlar nedeniyle her gün toprağa düşen canlarımız. Tüm bunların ortasında da göğsüne yumruk misali oturan bu acıların kıyısında yaşamaya mahkûm biz faniler... “Ölenle ölünmez” diyerek günlük keşmekeşlerin aldatıcı gölgelerine sığınsak da “o bedenler” kafamızın içinde dolaşmaya devam ediyor. Ve içimizdeki o kutsal ses... Her boş yakaladığında bizleri, belki de artık bininci kez “Neden?” diye soruyor.

        DEAŞ’ı, Esad’ı, PYD’yi düşünüp yanı başımızdaki kıyamete cevap yetiştirmeye çalışıyoruz.

        Sorgulayıcı sohbetlerde “içten gelen sorular” daha büyük bir merakla sıralanıyor. Sahi ne oluyor? Niçin ölüyor bu insanlar? Parçası, kalbi olduğumuz bu coğrafya neden her gün kahırlardan kahır beğenmek zorunda kalıyor. Ya bu aymaz tarih? Medeniyetin temelini atmış olanların torunlarına tattırdığı bu acılara bakarken hiç mi utanma gereği duymuyor? Daha da şaşırtıcı olanı koca koca devletler, bu insanlık ayıbını neden sessiz sedasız izliyor?

        Sayısız devlet ve örgütün cirit attığı kirli bir satranç tahtasını sorularla keşfetme gayretindeyiz.

        Bir trajedi, iki önemli boyutuyla karşımızda duruyor. İlki kendisine benzemeyen her unsuru düşman görüp insanları yerinden yurdundan kovan DEAŞ terörü, diğeri ise aynı zihniyet ve türevlerinin sonucu olan göç krizi. İlkiyle başlayalım.

        DEAŞ terörünün nasıl büyüdüğüne dair ilginç bir haber geçenlerde Rusya’nın Novoya Gazetesi’nde yayınlandı.

        Rus muhabir Elena Milashina, Rusya’nın Dağıstan bölgesinde Novosasitili Köyü’nde dönen kirli bir tezgâhı deşmiş. 2000 nüfuslu köyden, 2011 yılından beri 22 kişi Suriye’ye “cihada” gitmiş.

        Cihatçıların Türkiye üzerinden Suriye’ye gidişini organize eden ise Rus istihbarat servisi FSB. Pasaportlarından uçak masraflarına kadar tüm ihtiyaçları Rus istihbaratı karşılamış.

        Aslında Rusya da radikalleri ulusal güvenliği için tehdit olarak görüyor. İyi de aynı Rusya, neden cihatçıların Suriye’ye gitmelerine aracılık ediyor? Sorumuzun cevabı şöyle özetlenmiş: “Moskova için radikallerin Suriye’ye gitmelerinden daha büyük bir tehlike varsa, o da Rusya’da kalmaları. Çünkü bu gençlerin Rus şehirlerinde terör eylemlerine girişebilecekleri geçmişteki tecrübelerden biliniyor.”

        Hal böyle olunca Suriye de, Rusya için istediğini yakabileceği bir yangın yerine dönüşebiliyor. Cihatçıların istenildiğinde Rus uçaklarınca bombalanacakları ya da diğer örgütlerle savaşırken ölecekleri uzak ülke Suriye’ye gitmeleri Moskova’nın işine geliyor. Bu arada Rusya dostu Esad rejimi de DEAŞ sayesinde Suriye kaynaklı sorunların anası olarak görülmekten kurtuluyor. Esad, DEAŞ’la savaştığı için dünyaya makul bir partner olarak bile pazarlanıyor.

        Muhtemelen kurtulmak istediği çılgını Suriye’de yakma stratejisini sadece Rusya izlemiyor. Rusya’nın fırsat olarak gördüğü şeyi Ortadoğu’daki Sisi sevdalısı otoriter rejimler, ABD ve AB de uyguluyor olmalı. Zira şiddete meyyal radikaller yıllardır bu ülkelerden Suriye’ye serbestçe gidiyor. Gitmelerine göz yumulan radikaller, ancak Suriye’den ülkelerine döndüklerine sorun olarak görülüyor ve tutuklanıyorlar.

        Anlaşılan o ki; Suriye’ye cihatçı gönderirken “Pakistanlaşmaya zorladıkları Türkiye’yi” DEAŞ destekçiliğiyle suçlamak da oyunun başka bir ayağını oluşturuyor. Bölgedeki halkların son yıllarda kurtuluş umudu olarak görmeye başladığı Türkiye’nin parlayan yıldızı bu şekilde söndürülüyor. Çözüm sürecinin, gizlice palazlandırdıkları DEAŞ’ın Kobani’ye hamleleriyle çökmesi de, istediklerini en azından şimdilik aldıklarına işaret ediyor.

        Yerimiz kalmadığına göre göç meselesinin altında yatan tezgâhı da haftaya bırakıyorum.

        Diğer Yazılar