Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yıllardır süren müzakereler nihayet sonuçlandı ve İsrail, Türkiye’yi ilişkileri normalleştirmeye ikna etti. Tabii anlaşmanın adı “İsrail’le normalleşme” olunca daha neyin normalleşeceği de haliyle merak edilir oldu. Öyle ya, “2010’daki Mavi Marmara katliamından sonra İsrail’le ilişkimiz dibe vurmuş” diyoruz ama her ne hikmetse ticaret ve turizmin de son 6 yılda katlanarak arttığını görüyoruz. Bu düşünceden hareketle, “Daha neyimiz normalleşecek?” sorusunu İsrailli bir yetkiliye sormuştum. Soruma 3 başlıkta cevap verdi, müsaadenizle anlatmaya çalışayım:

        1. STRATEJİK VİZYONDA NORMALLEŞME:

        Bu, askeri ve istihbari anlamdaki işbirliğinin yeniden tesisi anlamına geliyor. Şu an iki taraf da askeri ataşe düzeyinde temsil edilemiyor. Hem askeri hem istihbari ilişki çok kısıtlı düzeyde, işbirliği yok gibi. Ortak çıkar alanlarında bu yönde hamleler iki ülkeye de fayda sağlar düşüncesi hâkim. Ancak bölgesel düzeyde çıkarların henüz örtüşmediği gerçeğini unutmamak gerekiyor.

        2. POLİTİK-DİPLOMATİK NORMALLEŞME:

        İki ülkenin elçilikleri şu an neredeyse boş duruyor. İki tarafın da acilen bu boşluğu büyükelçi atayarak doldurmaları öngörülüyor. Bakanlar ve diplomatlar arasında da temas sıfıra yakın. Kimse şimdilik çok üst düzeyde bir tokalaşma beklemiyor ama bakanlar düzeyinde irtibat yakın görünüyor.

        3. EKO-KRİTİK NORMALLEŞME:

        Evet iki ülke arasında ticaret 2010’un da ilerisinde ancak kritik alanlarda güvene dayalı bir ticaret yok. Su-doğalgaz-askeri ekipmanların alım satımı alanlarında masaya gelmeyi bekleyen çok önemli ticari dosyalar var. Mesela, Türkiye-Suriye sınırını güvenli hale getirmek için İsrail’in teknolojik tecrübelerinden faydalanma yoluna gidilebilir.

        ZEYTİNYAĞI REFERANDUMU

        Zeytinyağı deyip geçmeyin. Bugün bütün dünyanın dikkatle izleyeceği İngiltere’deki referandumun temelinde bir zeytinyağı şişesi yatıyor.

        İngilizlerin önemli bir bölümü öteden beri AB üyeliğini ülkenin bağımsızlığından taviz olarak okuyordu. Lakin İngilizlerin bu AB’den ifrit olma şeklindeki olağan hali hiçbir zaman da bugün olduğu gibi boşanma merhalesine eremiyordu.

        AB’den ayrılma referandumunun fikir olarak kabul görmesi zeytinyağıyla başladı. Brüksel’deki AB bürokratlarının, İngiliz restoranların açık şişelerde zeytinyağı servis etmesini yasaklama girişimi, sıradan İngiliz’e epey ağır geldi. AB’nin şişe takıntısı, İngiliz köylüsünün gözünde bardağı taşıran o son damlaya dönüştü. AB karşıtları zeytinyağıyla başlayan tartışmayı kullanarak referandum için bastırdı. Siyaset de alttan gelen bu baskıya daha fazla direnemeyip referandum kararı almak zorunda kaldı.

        Zeytinyağı sayesinde ele gelen dananın kuyruğu bugün kopmuş olacak. İngiltere, AB’den ayrılık kararı alırsa İngiltere Başbakanı Cameron, ayrılığa karşı çıktığı için muhtemelen istifaya zorlanacak. Böyle bir durumda başbakanlık koltuğunda oturan kim olursa olsun referandumun gereğini yaparak AB’yle boşanma müzakerelerini başlatacak. Tabii bu arada muhtemelen İskoçya da bir kez daha İngiltere’den bağımsızlık isteyecek. AB’nin içinde İngiltere’nin girdiği ayrılık yoluna gireceklerin olup olmayacağınıysa zaman söyleyecek.

        Olur da anketlerde ve bahislerde düne kadar güçlü ihtimal gibi görünen “AB’de kalma, yani Remain” kararı çıkarsa o zaman da Brüksel’in kendine çekidüzen verme sırası gelmiş olacak. Halkın sağlığı için bile olsa -zeytinyağı yasağı örneğinde olduğu gibiinsanların alışkanlıklarına ve yaşam tarzlarına yönelik despotvari müdahalelerin sonunun nerelere varabileceği bu referandumun etkisiyle AB’yi yönetenlerin kulağına küpe olacak. Bu acı gerçekten hareketle AB’nin aşırıya kaçan yetkilerinin törpülenmesi gündeme gelecek. Neticede sonuç ne olursa olsun zeytinyağı artık hem Brüksel’in hem de Londra’nın gözünde zeytinyağından öte bir anlam ifade edecek. Zeytinyağı bir ibret vesilesi olarak zihinlere kazınacak.

        Diğer Yazılar