Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BU bir haykırış, bu aynı zamanda kişisel bir yardım çağrısıdır. Bir seferberlik çağrısıdır. Ne evde huzur kaldı, ne Twitter'da ne de posta kutumda. Ne zaman şöyle romantik havalara girip gözlerimi kısarak "Bodrum'da dolunay, yüreğim olmuş pare pare, esmersen güzelsin" kıvamında bir twit atsam pat gelen cevap: "Rahşan Hanım, ataması yapılmayan öğretmenlerin dramını paylaşın retweet lütfen!"

        Ne zaman pazartesi sendromunun zavallı bünyemde oluşturduğu sendromları, hezeyanları, gereksiz taramaları anlatan bir twit atsam hop cevap: "Rahşan Hanım, ataması yapılmayan öğretmenlerin dramını paylaşın retweet lütfen!" Ve ne zaman bir telefon gelse, "Posta kutunuz tıkanmış, size e-posta yollayamıyoruz" şeklinde, bilirim ki konu bölümünde şu yazılı yüzlerce e-posta vardır: "Rahşan Hanım, ataması yapılmayan öğretmenlerin dramını paylaşın retweet lütfen!"

        Bu durum tüm köşe yazarları için aynı gördüğüm kadarıyla. Üstelik ataması yapılmayan öğretmen arkadaşlarımız çok da haklı görünüyorlar. Geçen dönem Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu tam 55 bin atama için söz vermiş. Ama 11 bin civarında atama yapılmış. Üstelik atama bekleyen öğretmenlerimiz daha önce sözleşmeli çalışıp sonradan kadro hakkı almış birçok öğretmenimizden eğitim anlamında daha donanımlı görünüyor.

        Malum gelecek hafta yeni öğretim dönemi başlıyor. Buradan yeni Milli Eğitim Bakanı'mız Ömer Dinçer'e yalvarıyorum; öğretmenlerimize söz verilen atamalar yapılsın. Hem genç öğretmen adaylarımız hayattan ve mesleklerinden soğumadan şevkle işe başlarlar hem de biz köşe yazarı kullarınız biraz olsun nefes alırız. Arz ederim efendim.

        Not: Gerekirse atamaların eğitim sezonuna yetişmesi için bakanlıkta bizzat gönüllü olarak da çalışmaya hazırım. Çok güzel çay-kahve, poğaça yaparım, F klavyede gayet hızlı isim girişi yapabilirim. Kendim için bir şey istiyorsam namerdim.

        ***

        Eğer

        X DÜN sabah kızarmış ekmek kokan bir eve uyanmadıysan ya da sevdiceğin ekmek kokan bir eve uyansın diye ondan önce uyanıp kendini mutfağa atmadıysan,

        X Kendini eski moda arabesk şarkıların dinlenmesi ve katlanılması mümkün olmayan konuşmalı-şiirli final bölümleri gibi hissediyorsan,

        X Cep telefonunun ekranını sürekli bakmak suretiyle aşındırmayalı çook uzun zaman olduysa,

        X Eskiden dinlerken duygudan duyguya koştuğun, hüzün duvarlarından gözyaşı nehirlerine taştığın şarkıları artık boş gözlerle dinliyorsan,

        X Sabahları uyandığında yatağın bozulmayan tarafından gözlerini çabucak kaçırıyorsan,

        X Çok sevdiğin arkadaşların oturmaya geldikten yarım saat sonra keşke gitseler diye içten içe kıvranmaya başlıyorsan,

        X Dolapta bir gün beklemiş pizzaya karşı aşırı bir ilgi geliştirdiysen,

        X Kendini evde yüksek sesle kendinle konuşurken buluyorsan (Ki bence en fenası bu),

        X Başına şahane veya rezalet bir şey geldiğinde eline telefonu alıp "Kimi arasam?" diye bir salise duraklıyorsan...

        Yalnızlığın dibine düşmüşsün demektir. Ben de orada olduğum için bilirim, oraya düşmesi kolay, çıkması zordur...

        ***

        Ohh... Neyse Osmanlı da sokağa masa atmış!

        DÜNKÜ Milliyet'te Mehmet Yalçın imzalı bir haber vardı. Asmalımescit çevresindeki masasızlaştırma (ve bölgeyi sevenler için itibarsızlaştırma) operasyonu etrafında hazırlanan haberde eski fotoğraflarla ecdadımızın da Asmalı civarında sokağa masa atıp eğlendiği bilgisi vardı. Ne kadar sevindim anlatamam.

        Çünkü öyle acayip günlerdeyiz ki toplumsal hayatla ilgili hepimizi ilgilendiren bir karar almak istediğimizde hemen Osmanlı referanslarına başvuruyoruz. "Ama ecdadımız da..." diye başlayan nezih cümleler sarıyor dört yanı. Osmanlı döneminde dışarı masa atılıp atılmadığı benim gündemimde birinci sırayı almıyor Asmalı'yla ilgili.

        Ben bölgenin son 20 yıllık tarihine şahidim. Orada birbirinden farklı kültürlerin şöyle veya böyle bugüne kadar çok ciddi bir çatışma olmadan geldiğine tanık oldum. Üstelik kimse insanları Asmalımescit'e zorla yönlendirmedi. Biraz klişe olacak belki ama bu ülke için üreten, vergisini veren insanlar orayı çok sevdikleri için oradaki mekânlar daha da büyüdü ve popülerleşti.

        Şimdi bir belediye başkanının toplum mühendisi edasıyla eskiye dönüşün mümkün olmadığını söylemesini tatsız buluyorum. Tabii ki eskisi gibi üst üste olmasın, birer sıra masayla yetinilsin. Osmanlı severmiş sevmesine ama biz de çok seviyoruz açık havada masada oturup tatlı tatlı sohbet etmeyi. Bunun hiç önemi yok mudur?

        ***

        Türbede başlayan Desperate Housewives mı olur?

        OLDU, hayaldi gerçek oldu. Bu sezon Desperate Housewives dizisi "Umutsuz Ev Kadınları" adıyla yayınlanmaya başlayacak. Yavaştan tanıtımlar da girmeye başladı. İlk denk geldiğim tanıtım, insanı ironi duvarlarına çarptıran cinsten olmuş.

        Tanıtım bir türbede başlıyor. Bree karakterini canlandırdığını anladığım Bennu Yıldırımlar türbeye dilek dilemeye gelmiş. Sonra dayanamıyor, türbenin camını temizliyor falan filan. Gerçekten ilginç bir yaklaşım olmuş. Orijinalini özellikle ilk yıllarında heyecanla izlediğimiz dizinin, senaristlerimizin elinde nasıl bir hal alacağını çok merak ediyordum, belli ki uyarlama yapmaktan vazgeçip yeniden yazdılar diziyi.

        Türbe kadar bir şey daha dikkatimi çekti, o da komik olması için yazıldığı belli olan sahnenin gülümsetmekten bile uzak olduğu.

        Diğer Yazılar