Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        2011 genel seçimlerinde AKP Lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır İstasyon Meydanı’ndaki mitinginin ardından şöyle yazmışım: “Erdoğan’ın konuşmasını şöyle özetleyebiliriz: Kardeşlik, kardeşlik, kardeşlik. Tabii ‘kardeşlik’ yerine ‘İslam kardeşliği’ demek de mümkün. Gerçekten Erdoğan dünkü konuşmasında şaşırtıcı ölçüde din vurgusu yaptı. Yine şaşırtıcı ölçüde, her vesileyle defalarca ‘Kürt’ kavramını kullandı.” Ardından şu soruyu sormuşum: “İslam kardeşliği” mesajı Kürt sorununun çözümünün anahtarı olabilir mi?

        Aynı yazıda bu soruya verdiğim cevap şöyle: Güneydoğu’nun en “ümmetçi” hareketi olan Hizbullah’ın bile adım adım Kürt kimliğini öne çıkardığı düşünülürse, “İslam kardeşliği” ile belli bir yol alınabileceği ama yolun sonuna kadar gitmenin hayli zor olacağı söylenebilir.

        HİZBULLAH’IN ADI YOK

        Yaklaşık 3.5 yıl geçti ve “İslam kardeşliği” önermesini Kürt sorununun çözümünde merkeze yerleştirme arayışları nihayete ermedi. İşin ilginci, bu arayışların önde gelen öznelerinden birinin Hizbullah olması isteniyor.

        İlginç çünkü:

        1- Kürtlerde AKP’ye ilgi ve destek, Hizbullah’a ve onun yasal uzantılarına olandan kat kat yüksek. Fakat AKP tabanı PKK’ya karşı pasif bir pozisyonu tercih ederken, bölgede ümmet fikrinin taşıyıcılığı, esas olarak Hizbullah’a ihale edilmek isteniyor.

        2- 1990 başlarında PKK ile çatışması nedeniyle “devlet işbirlikçisi” ithamlarına maruz kalan ve bunun sıkıntısını hep yaşayan Hizbullah’ın benzer bir senaryoda rol üstlenmesi pek akıl kârı değil.

        3- Hizbullah, son yıllarda bariz bir şekilde Kürt kimliğini öne çıkarıyor ve çözüm sürecinde masada Kürtlerin temsilcilerinden biri olarak yer almak istiyor. İsteyerek ya da istemeyerek, Kürtler arası çatışmanın aktörlerinden biri olması, bütün bu çabaların heba edilmesi anlamına gelir.

        4- Hizbullah’ın İslami camia nezdinde hâlâ olumsuz bir imajı var. Öyle ki PKK yanlıları, örgütü “Hizbulkontra” olarak tanımlarken İslamcıların ciddi bir bölümü de “Hizbulvahşet” derdi. Hizbullah geçen süre zarfında kendine atfedilen vahşet iddialarını sistemli bir şekilde reddetti. İslamcılar ise bu tekziplere inandıklarını gösterecek herhangi bir beyanda bulunmadılar. Görüldüğü kadarıyla Hizbullah’ın geçmişi, bugün onu PKK’ya karşı teşvik edenlerce paranteze alınmış durumda.

        5- Bu olumsuz imaj nedeniyle yaşananları, Hizbullah’ın adını anmadan, PKK ile HÜDA PAR arasında bir gerginlik olarak göstermeye çalışıyorlar. Ama bunu yapınca yasal bir partiyi, yasadışı bir örgütün karşısına çıkarmış oluyorlar. Bu da Hizbullah hareketinin yıllardır süren yasal faaliyetlerini tehlikeye atıyor.

        KÜRT’Ü KÜRT’E KIRDIRMA

        Türkiye, Kürt sorununun çözümü noktasında tarihi bir süreçten geçiyor. Çözüme ulaşılmasından kuşkusuz tüm ülke kârlı çıkacak, fakat bu durumdan en fazla, siyasi yelpazedeki yerleri ne olursa olsun tüm Kürtlerin istifade edeceği açıktır.

        PKK-Hizbullah anlaşmazlığını bir an önce sonlandırmak, herkesin hayrına olacaktır. Her iki örgüt de birbirlerini yok etmenin imkânsız olduğunu çok iyi biliyor olmalı. Geçmişteki çatışma ortamının tekerrürü, yani yeniden Kürt’ün Kürt’ü kırması halinde çözümün iyice zorlaşacağını ve bundan en büyük zararı yine Kürtlerin göreceğini de biliyor olsalar gerek. Bu nedenle Kürtlerin, dışarıdan gelen farklı tahriklere olabildiğince itibar etmeden kendi aralarındaki sorunları diyalog ve müzakere yoluyla çözmeleri gerekiyor.

        Bunu gerçekleştirmede en büyük sorumluluğun PKK hareketine, özel olarak da Abdullah Öcalan’a düştüğü kanısındayım.

        Diğer Yazılar